20 Aralık 2009

Geldim

20 Aralık 2009
*Yılbaşı için konservatuvardaki arkadaşlarımla, Etilerde bi mekanda sahne alma ya da ailecek tanrıların dağı Olympos'ta eğlenme fikri arasında gidip gelmekteyim.
*Saçlarıma perma yaptırdım.(Gelen tepkiler yakıştığını doğrular nitelikteydi.)
*Depresif atağımı yaşıyorum son zamanlarda.
*Bu hafta içinde üç roman bitirdim.
*Çok Ateşli(!) bir doğum günüde katıldım.
*Bolca alışveriş yaptım.
*Benim için değerli olan birini, koluna başka bi x şahısını almış gezerken gördüm, kendimi aldatılmış sırtımdan vurulmuş hissettim.

*İstiklal caddesi, tiner çeken çocukların delikanlı çığlıkları, farklı yüzler farklı hayatlar boş bakışlar, ergen olup değişik tadlar deneme isteği taşkınlık, ilk bar deneyimi, bakire dudaklardan öksürükle çıkan sigara dumanı , intihar öncesi yalnızlığını bir kez daha hissetmek, belki bi kaç içki ve ilaç almak hedefi gerçekleştirmek adına, ıslak sokaklarda soğuk dumanlar, yanan bacalar görüp sokakta üşümek, yalnızlığın üşütmesi, tecavüze uğramak, körkütük sarhoş olup ona* benzettiğin biriyle sürüklenmek pişmanlığa, bulanık beyin, umursamaz tavırlar ve gecesinde tanımadığın kokuyu koklamak, uyandığında yatağın öbür tarafında... Altın vuruş, sessiz ve derinden çürüyen şehrin uğultusu, amaçlısızlık, beyaz çarşaf üstünde hayvan heriflerin inlemeleri, yıkanan çarşaf gibi çıkar mı üzerinden lekesi?

13 Aralık 2009

Pırasaya veda etmeli mi?

13 Aralık 2009
Saçlarıma perma yaptırmayı düşünüyorum.
Çok fazla işlemden geçti, yıpranacağından korkuyorum.
Ama yılbaşı için kendimde değişiklik istiyorum.
Ne yapsam bilemedim.
Karar aşamasındayım.
Birde pişman olmak var.
Kullanamamak var.
Öyle şeyler işte.
Senden naber?

11 Aralık 2009

Monoton bir gün.

11 Aralık 2009
Hissizleşirken kahrolmak...
Gözünü kapayıp bakmak istemediği gerçeklerin acısını tatmak.
Kimyasalların uyuşturduğu ama hala kanayabilen yaralarıyla yüzyüze kalmak.
Canı acımasın diye inanmak istediği yalanların zirvesinde, kabul etmediği gerçeğinin bağımsızlığını ilan etmesine izin vermemek.
Hala, gerçeklerine, mutluluğunu bozmaya çalışan birer teröristmiş gibi davranmak, direnmek.
Çevreye güçlü görünmek adına, gerçekleri kabullenen olgun birinin rolünü oynamak.
Hatta bazen rolün gerçek olduğuna inanmak.
Acımak...
Kendine acımak...
Çaresizliğe, değiştiremeyeceği ve kabullenmek zorunda olduğu hayata lanet etmek!

4 Aralık 2009

İki teker, tek mezar.

4 Aralık 2009
Motor yarışlarında başarılar kazanan arkadaşım, babasından aldı bu genlerini.
Babası, amcaları motor tutkunu, aynı şekilde benim babam ve amcalarımda öyle.
Aile dostluğumuz var, e beylerin anlaşabilecekleri ortak noktaları var nitekim.
Arkadaşımın babası senelerin motorcusu ve bi çok trafik kazası atlatıp ameliyatlardan sağlam çıkan bi bünyeye sahip.
Geçen gün arkadaşım bize geldi, babam trafik kazası geçirdi, yoğun bakımda.
Biz şoklardayız.
Yine aynı hafta içinde babasının durumundan haberdar etmek için, babamın muayenehanesine geldi.
''Babam iyi ya.Bişey olmaz ona, sağlamdır bizim peder'' naraları atan arkadaşım, bugün telefon açtı ve ''babam vefat etti'' dedi.
Baygınlık geçiriyordum.
Çok fena oldum.
Aslında her şey ne kadar boş.
Hiç bişey için üzülmeye değmiyor.
Bi gün varız yarın yokuz.
Adam hastanedeyken maç izlemiş ya, ertesi gün fenalaşıp ölmüş.
Hayat bi parmak balı önce azına çaldı sonra çıkarıp kıçına soktu o parmağı!
Böyle bişey olur mu ya aklım almıyo.
Nasıl yani.
Ölemez ya.
Senelerdir tanıyorum.
Kaldırılası bir şey değil.
En sevdiği tutkusu, mezarı oldu.

3 Aralık 2009

Kanatan paradoks, sikilmiş hayat.

3 Aralık 2009
Annemin içine, spermini akıttığı için babalıktan bi haber gencin, döllenen yumurtayı gebelik testinden öğrenip, babalık vasıflarını bilmeden bir plastik parçası 'pozitif'i gösteriyor diye babam olmuş olması...
Benim için anlamı bu.

Ve zaten babam tüm pozitiflerden nefret ederdi.
Hayatından uzak tuttu pozitifleri.
Yaşattığı sinir krizleri bunun en büyük göstergesi.

Korunmasız seksten sonra doyuma ulaşıp boşalan ve ardından bi plastik parçasıyla baba olduğunu öğrenen herifi sevmek zorunda değilim.

Ona batıyorum çünkü, ben onun yaptığı hataları onun yüzüne vuracak kadar cesaretliyim.Yapmacık hareketleri, gelenekçi tavrı, boktan bi ailede yetişmiş olması, parayla babalığı satın almaya çalışması, sevgisini yasaklarıyla göstermeye çalışması, beni siktir olup gitmekle tehtit edip, aslında kendisinde onu yapıcak gücü bulamaması.
Canımı acıtıyor, anladım.
Üzgünmüş,
Hah.
Gebersin.
Git ulan
Git
DEFOL
SİKTİR OL GİT!

Bir olay daha olursa, yurtta falan kalırım artık beynim kaldırmıyor hiç bir şeyi.Zaten sinir hastasıyım, ataklarımı depreştirmesi hoşuna gidiyor piçkurusunun.
Ulan okul bitsin diye bakıyorum, gelmişim 20li yaşlarıma hala baba parası yiyiyorum.
Bu mu batıyor nedir, öf çok şey var da anlatıcak derman yok.
Bitkinim, yatmaya gidiyorum.

30 Kasım 2009

Götüm tavana yapıştı, tavanı kırıp nirvanaya uçmak istiyor.

30 Kasım 2009
Özlediniz mi beni?
Bence özleediiniiizzz.
Kim çatlak birinin hayat hikayesini okumak istemezki?
Şimdi bi reader çıkar 'ben ben ben' diyip beni göt edermiş.Hiç şaşırmam.
Çünkü nankörsünüz oğlum.
Yediğiniz kaba sıçarsınız siz.
Beni özleyenler bana yorum atsın.

23 Kasım 2009

Ağzı bozuk blog.

23 Kasım 2009
Sizin topunuzun kafasına vurup beyninizi kıçınızdan dışkı niyetine çıkarmak lazım.Zaten bi işe yaradığı yok.

22 Kasım 2009

2 Manik Yan-Yana Gelirse; Sevişirler.

22 Kasım 2009
Sabaha karşı bulanmış mideyle eve dönmek kadar zahmetli bir iş olmasa gerek.
Her tarafım ağrıyor.
Aptal.Aptal.Aptal.Aptal.
Yine manikliğim tuttu.
Taksim kalabalıktı baya.
Maç sebebiyle bağırış çağırış falan.Kadim dostum Emel'de aradığını buldu galiba.
O arkadaşıyla takıldı, bende öyle.
Sonra buluşup eve döndük.
Emel bi ara ben arkadaşımda kalıcam diyip göte getirsede, bu durumu sarhoş kafayla yaptığını aslında eve dönmemiz gerektiğini anlattıktan sonra ikna oldu.
-Mutlu oldum. O mutlu olduğu için.. Emel'in üzülmesini istemediğimden ona kalın halat aldım ipleri koparsa diye.Halatımı takmıştı, yeni süprizlerle karşılaşana kadar hayata bağlamıştım onu, dün arkadaşıyla buluştu ve yeni ipler bağladı kendine, daha sağlam düğümlerle bağlanmış olması mutlu etti beni...


-Mutsuz oldum.Aynaya bakınca midem bulanıyor.Hayır çirkin olduğum için değil.Hazmedemediğim çirkinlikler yaptığım için.


Mide fesatı geçirenlerde sevişir.
Sana ne be?
Bu benim hayatım.
Hala o kokuyorum*.
Özledim mi ne?
Yarın hatırlamazsın demişti.
Al işte.

16 Kasım 2009

Manik atak değil bu.

16 Kasım 2009
PSİKİYATRIM BANA AŞIK!!

1(-R)POLAR


Psikiyatrıma gittim.


Mani ilacımı düzensiz kullandığımı söyledim.


İnatla düzenli kullanmam konusunda ısrar etti.


Lamictal'i değiştirdi yerine Depakin verdi.


Ben lamictale alışmıştım ama, alıştığım şeyleri bırakmak bana zor geliyor.


Onunla kötü zamanlarımı paylaştım.


O ağlamalarımı, bağırışlarımı dinledi.


O aşırılıklarımı dizginledi.


O gülüşlerimi minimize etti.


Her ne kadar düzensiz kullansamda o benim yanımdaydı.


Şimdi başka bir ilacı daha benimseme seansı yapıcam bugün kendime.


Lamictal'i bırakmak onunla yaşadığım zamanları bırakmak gibi gelip, geçmişe sahip çıkma dürtümü körüklese de, geçmişimi unutmadım.Unut dediler, unut ki acın hafiflesin.Ama onlara, unutursam ben olamayacağımı söyledim.Beni ben yapan geçmişimdi çünkü..
Doğrularım ve yanlışlarımla yaptıklarımdır bugünümü oluşturan dedim.Unutamam çünkü geçmişim, yapıtımın temellerini oluşturuyor, yaşadığım her gün, dünüme bir tuğla ekleyip, yarınımdan çalıyorum.Ve ben geçmişimi silersem temellerimi yıkmış olurum...

Oyunun sonuna geldiğimde eklenecek tuğla kalmayacak ve eser tamamlanmış olacak.
(Hayatı bir inşaat işçisinin gözüyle tasvirlemek bu olsa gerek.Reenkarnedeki eşim inşaat işçisimiydi acaba benim:D)
Ben bir şeyleri unutmak değil, olduğu gibi kabullenmek istiyorum.Nokta

13 Kasım 2009

Çektir git.

13 Kasım 2009
Ataklarım beni çıldırtacak!
İntihar düşüncelerimi, elinde sopa, kafamdan kovalamakla meşgul ettiğim beyin loblarımın artık serbest kalmasını ve özgürlüğe kavuşmasını o kadar istiyorum ki anlatamam.
Vize haftası.
Depresyonun dibindeyim.
Değil derslere bakmak yataktan çıkmak bile gelmiyor içimden.
Ağlamaktan yoruldum.
Sese ve gürültüye aşırı hassaslaştım, kalp atışlarım hızlanıyor ve nefes alamıyorum adeta boğuluyorum.Bazen kendi çıkardığım sese bile sıçradığım oluyor.[Örn:tabağı masaya koyarken]
Bazen farkında olmadan konuşuyorum, sövüyorum bir şeylere, kendi bağırtımı yüksek sesle duyduktan sonra 'Ne yapıyorum ben!' diyorum.
Bağırtılarıma çoğu zaman engel olamıyorum.
Ama içimdeki ses istemsiz bir şekilde dışarıya bir haykırış olarak çıkıyor, insanlar sohbet ederken, birden geçmişe dalıp bir şey hatırlayıp sesli bir şekilde bağırıyorum.
Ve insanlar dumur oluyor anında.
Deli mi lan bu kendi kendine konuşuyor tarzında iç geçiriyorlar biliyorum.
Evet deliyim.
Benim stresli ortamlardan uzak kalmam lazım.
Günlerdir bilgisayarı bile açmıyorum.
Telefonumu aylardır elime bile aldığım yok zaten..
Mani atağımı yaşarken ilgilendiğim kişiler mail atmış bana, messenger'dan niye sildin beni diye.
Çevrimiçi göremeyince tribe girdi herhalde.
Hani takılıcaktık falan muhabbetine girmiş mailde birisi.
Kimseyle görüşmek istemiyorum.
İnsanlardan uzak kalmaya ihtiyacım var.
İlaçlarımın dozunun ayarlanmaya ihtiyacı var.
Psikiyatristim de özlemiştir beni.
Özlemini gidermek gerek.

6 Kasım 2009

68 ° lik orjine(0'a 0 koordinata), düz mantık palavrası.

6 Kasım 2009
Sözlerini unutmuş,
En sevdiği şarkının..
Bakmış, ne geçmiş geçmiş
Ne gelecek gelecekmiş.
Uçmayan kuş
Kesmez bıçak
Hiç atmayan bir kalp
İki yalnız bir gemide
Anısı var sadece...

Kadın ağlar,
Erkek bakar.
Kadın duyar,
Erkek duymaz.
Kadın sorar,
Erkek susar.
Kadın gider,
Erkek içer.

O şarkıydı aşkı anlatan,
Sözcüklerin kölesi olmadan.
Çekti ciğerim dumanını
Son sigarasından..
Dayanmıştı.
Daha da dayanırdı.
Ama ne gerek vardı..
Hiçbirini seçemedi sonunda.
Kelimeleri önüne yayınca...

Kadın ağlar,
Erkek bakar.
Kadın duyar,
Erkek duymaz.
Kadın sorar,
Erkek susar.
Kadın gider,
Erkek içer.

Bazen aynı değildi
İki aşkın hikayesi.
Arada ışık yılları vardı,
Karşıdandı akıntı.
Belki de her şey biterse,
Bir şey başlardı.
Ama o hiç konuşmadı,
Sadece baktı.

Kadın ağlar
Erkek bakar
Kadın duyar
Erkek duymaz
Kadın sorar
Erkek susar
Kadın gider
Erkek içer

2 Kasım 2009

Bipolar Krizi.

2 Kasım 2009
Bu yazının, bipolar hastasının yaşadığı duygu-durum çalkantısını, yani mani ve depresyon nöbetlerini çok iyi ifade ettiğini düşünüyorum.
M:manik nöbeti
D:depresyon nöbeti
Genelde ilk epizod depresyon atağıyla başlar, daha sonra tekrar mani, daha sonra depresyon, ve bu döngü hastalık tedavi olana kadar devam eder.

D: Yine gün yüzünü gösterdi. İçimde kötü bir his var. Gözlerimi açmaya korkuyorum. Havada çok sıcak ama yorganın altında güvende hissediyorum. Bu günü de bir atlayabilsem; yaşamadan, yaşanmadan…


D: Tüm gücümü toplayıp önce bir ayağımı çıkarmakla başlayabilirim. Sonra beni taşıyacağından emin olunca diğeriyle birleştirip doğrulabilirim belki. Tüm zorunluluklarım için bunu başarabilir miyim acaba?


D: Ne kadar da kalabalık. İnsanlar üzerime geliyor sanki. Gergin bir koşturmaca. Kötü kokular salgılanıyor burnuma. Herkes bana çarpıyor. Kimse görmüyor silik beni. Hayat bana çarpıyor sersemleşiyorum. Kaçamıyorum…


D: Hayat ne kadarda anlamsız ben ne kadarda değersizim. Omuzlarım düşüyor. Ağırlaşıyorum gitgide. Beynimin içi karmakarışık cevapsız bin bir soru ve paranoyalarım kemiriyorlar beni. Etim acıyor. Kafam ağır geliyor taşıyamıyorum. Keskin bir kılıç cellâdın elinde tek vuruşta bitiyor her şey – sadece düşümde…

D: Temiz hava iyi gelmeye başlıyor.Belki demli bir çay birkaç nefes sigara.Tamda geleni geçeni gören bir çay bahçesinde.Belki yorgun fikrim dinlenir.Belki huzur tekrar yaklaşır yanıma.


D: Aldığım her bir yudum çektiğim her bir nefes vücudumda bir his yaratıyor. HİS-ediyorum. Gözlerim aralanıyor. Bir ışık parlamaya başlıyor, inceden ısıtıyor beni. Aralıyorum kapılarımı. Bir dinginlik çöküyor içime. Huzura dönüşen.


D: İçimde bir şeyler kıpırdamaya başlıyor. Bahar gibi… Yeniden uyanıyorum sanki. Bir an her şey bir anlam kazanmaya başlıyor. İnsanlar gözlerime bakmaya başlıyor. Yeniden var oluyorum. Yeniden doğmanın heyecanı bu… Kabuğundan çıkma isteği…

M: Ne güzel bir gün… İçim içime sığmıyor. Renkler her zamankinden daha canlı, sesler daha temiz. Dünya etrafımda dönüyor, benim için yaratılmış sanki. Yaşamak için ne çok sebebim var.

M: Aynadaki yüzüme bakıyorum. Gülen gözlerime. Hayat veren baştan çıkarıcı bakışlarıma. Çıkıp hayata bırakmalıyım kendimi. Hayat bana akmalı bende anlam bulmalı


M: İnsanlar ne kadarda silik, yorgun ve zavallı. Işığım tüm gözleri kamaştırıyor. Gözlerini benden alamıyorlar. Zekâm güzelliğimle birleşip cazibeye dönüşüyor. İşte şimdi yapamayacağım hiç bir şey yok!


M: Düşüncelerim ne kadar berrak zekam ne kadar keskin. Ne kadar hızlı ama bir o kadar da derin düşünebiliyorum. Ve bir o kadar da kadınsı bir koku yayıyorum etrafa. Nasıl da nedenini anlamadan çekim alanıma giriyorlar.Nasılda sarhoşlar.Dokunuşlarım nasılda uçuruyor bulutların üstüne.Ve ben nasılda seviyorum hayatı, içinde BEN olduğum için


M: Düşüncelerim hızlanıyor. Sorduğum sorulara kendim cevap vermeye başlıyorum.Hep ben konuşuyorum.Malzeme çok konular zengin...Aynı anda her şeye yetebilirim.Herkese, her soruya bir cevabım hal-i hazır beklemekte.Kimim ben neyim insan üstü bir yetenek olsa gerek!


M: Enerjim artıyor, düşünceler daha da hızlanıyor, cümlelerim yarım kalıyor.Kendime yetişemiyorum, büyük bir koşturmaca.Kafam karışıyor.Korkular başlıyor yorulmaya başlıyorum.


M: Artık kontrol edemiyorum hiçbirşeyi.Ağzımdan çıkan hiçbir hece bana ait değil.Birileri beni tüm benliğimle ele geçirdi sanki. Huzursuzum. Kabuğuna çekilme isteği…

Je suis aux prises avec un trouble bipolaire

1 Kasım 2009

Oku diye yalvardık sanki

1 Kasım 2009
Galiba bugün hakkımda yeni şeyler keşfettim, daha önce bakmadığım açılardan baktım bugün, bugün herşeye rağmen kendimi sevme yoluna ilk adımımı attım, kendimi doğrularımla yanlışlarımla eksiklerimle kabullenmeyi, kimsenin benden daha değerli olamayacağını öğrendim.
Günlerdir yazmıyorum..
Çok karmaşık şeyler yaşadım, ve paylaşmadım sizinle, istemedim beni bu kadar yılgın, bıkkın ve çökmüş görmenizi, beni sevmeyenlerin haz almasını istemedim durumumdan, son bi kaç gündür dibe vuruşlarımın orgazmıyla doydum.
Hayat bana dibe çöküşlerden sonra çıkışlarında olabileceğini öğretti, aslında defalarca yaşatmıştı bana bunu ama inanmak istememiştim, kendimi en kötüsüne endekslemiştim hep, ama baktım ki birbiri ardına geliyor bu değişim, iniş ve yükseliş..
işte şimdi sıçrayıştayım ben.Şimdi ise tek bildiğim, inişim çıkışım kadar ani ve kısa zamanda olmayacak.

İnsanın yaşıyla değil olgunluğu, yaşadıklarıyladır.
Ama yaşının fazlalığıyla doğru orantılı olarak, yaşanmışlıklarıda fazladır insanın.

Ve insan olgunluğa değer birşey yaşamamış olup, yaşlıda olabilir.
Ya da yaşı küçük olup, çok fazla olgunda olabilir.

Ve benim açımdan yaşı küçük olan birinin olgun olmaması , yaşının fazlalığı gereği olgunluğunun da fazla olduğu düşünülen insanın aslında hayatına hiç bir şey katmaması ve aslında olgun olmayan nitelikte biriyle eşittir.

Neticede ben 1 gün daha olgunlaştım.
Unutmadan, herşeyiçinteşekkürlerstummscream.

26 Ekim 2009

Okumasanda olur.

26 Ekim 2009
Mani ilacımı içmeyeceğimi söylemiştim.
Kararlıydım, yaptım ama başarılı olamadım.
Kalp atışlarımın hızlanmasına nefes almada güçlük çekmeme ve el titremelerime daha fazla dayanamayacağıma karar verip dün gece 3 sularında lamictalim'i içtim.
İlacı geç içmenin bünyeyi sarstığına bugün bir kez daha şahit oldum.
Uyku ilacımı da geç içtiğim için, bugün gittiğim kafede salya sümük uyumuşum.
Orda çalışan elemanların dürtmesiyle uyandım.
Resmen ağızımın suları akmış böyle:D
Ben hiç bu biçim kana kana uyuduğumu hatırlamam:D
Bugün iğrençliğim hat saffadaydı.
Mazur görün.

25 Ekim 2009

jeu passionnant se poursuit la ligue

25 Ekim 2009
Faire fourte!
trois-une.

Kırmızı prezervatifli kız.

Klasik bir masalı modern bir hale çevirdim.
Başlık oldu sana kondom:D
Başlıksız yazı, kondomsuz bir penis gibidir.
Korunmasız sex tehlikelidir.Yeni bir canlı dünyaya getirme ihtimaliniz vardır.
Başlıksız bir yazdıda konudan konuya atlayıp yeni temalar yaratabilirsiniz.
Yukarıdaki başlık, kondom ve prezervatifte söz sanatları kullanılmıştır.
Mani ilacımı bırakmayı düşünüyorum.
Ben gayet iyiyim.
Ama 2 hafta sonra konrole gidicem, içmediğimi anlar mı acaba:S
Hiç olmadık bi zamanda olmadık bi yerde olmadık bir şekilde karşınıza mucizeler çıkar ya işte öyle oldu benimki.
Daha önceki bloglarımada bahsettiğim kadim dostum Emel'le inanılmaz deşarj olduk, son bir hafta içersinde.
Hayatın felsefesini çözdük.
Yetmedi sağlamasını yaptık.
Ve tabiki doğruydu.
Bir kaç kişi aşk-ı ilan edip beklenti içerisinde bulundular ama malesef hayal kırıklığına uğradılar.
Bu mani ilacı benim çılgınlıklarımı yok ediyor.
Kendimi çok yaşlı olgun hissediyorum.Çünkü uçuk olarak tabir edilen davranışlarımdan eser yok.
Manide artan cinsel istek, ilaçlarla kayboluyo lanD:
Aşırı güzelleştim bu ara
Ne giysem yakışıyor yahu.
Of midemde kuş sesleri ötüyor.
Acayip yetenekliyim bu sıralar okuyucu.
Gerçi her zaman öyleydim.
İtü'deki hocalardan tebrikler yağıyor.
Yeni dövme yaptırmayı düşünüyorum.
Göğüs ucuma yaptırdığım piercingin kenarlarında kabuklar oluşuyo arada.
İltihabik bir durum mu acaba?
Bence öyledir.
Acık yara.Vücudun kabul edemiyeceği bir metal parçası.
Cevabını bildiğim bir soruyu size niye soruyorsam.
Siz kimsiniz lan.
Popomun ortasından çıkan hava kabarcığı.
Kıskanmayı kesin artık.
Kötü düşüncelerinizi geri yolluyorum kıçınızla yer değiştirmiş olan beyninize.
Bağırsak beyinliler.
Beyin kıvrımlarınızdan çıkartabildiğiniz tek şey bok yığınları.

22 Ekim 2009

Şu navigasyon olayı beni bitirdi:D

22 Ekim 2009
Efendim şimdi babam dişçi sıfatını kenara bırakıp, Antalya'ya kafa dinlemeye gidiyor.
Yarın ilk uçakla hooop Antalya.
Sonra hooop İstanbul.
Bende evde öyle tek takılcam yarın ki derse gitmezsem.Gidip gitmeme ikilemini yaşıyorum.Uykuya ihtiyacım var.Uyuyamıyorum.
Navigasyona gelelim şimdi. Daha önceki blogumda psikiyatrıma gideceğimi söylemiştim.
Suat (Babamın Antalya'dan arkadaşı) beni hastaneye götürdü kontrol için.
Navigasyona adresi girdik.
Operatör sesi düşün okuyucu, öyle keskin ve net bir ses.(robot gibi)
3 metre sonra sağa dön.
İlk kavşaktan dön.On metre sonra tekrar sağa.
Dönersek yol çalışmasının ortasında bulucaz kendimizi.
Bizde yol değiştirdik.
Kadın 'tekrar hesaplıyor' diyerek aptal tariflerine başladı:D
Ama sesi o kadar komik ki anlatamam.
Sonrada ulan karı karşında 40 yıllık şöför var sen kime yol öğretiyosun dedik ve kapadık cihazı.
Tabi Suat havalarda tabi ben bilmiyecem de kim bilecek filan.
Sonra n'oluyor, kayboluyoruz.
Ardından yolu sorarak buluyoruz.
Suatın süksesi yerlerde:D
Onun gırgırını yaptık.
Aldın mı Suat:D Kapadın beni yolu nah bulursun.Sorarak benim X modelimde yolu bulur:D
Suat arabanın kapısını aç.
Suat arabadan in.
Suat 10 adım at ve merdivenlerden çık.
Suat kapıyı aç ve içeri gir
Yanına Goshenit*'i almayıda unutma.
ahgwah
Neyse girdim muayene oldum.
Kendimi iyi hissediyordum.
Mani dönemindeymişim.
Bide dsyrel diye bi ilaç kullanıyordum.Lityumu etkileyen bir ilaçmış.
Onu bıraktırdı.
(Bana dsyrel'i bipolar olduğum ortaya çıkmadan önceki psikiyatrım vermişti.)
Seroquel diye bir ilaç verdi.
Bide Lamictalin dozunu arttırdı.Citolesi maniyi azdırır diye düşürdü antidepresan olduğu için depresyon kaybolunca taşkınlık dönemi başlıyor ya ondan.
Öyle işte.

21 Ekim 2009

Sevdim.

21 Ekim 2009
Öyle dudak büküp hor gözle bakma
Bırak küçük dağlar yerinde dursun
Çoktan unuturdum ben seni çoktan
Ah bu şarkıların gözü kör olsun

Güzelsen güzelsin yok mu benzerin
Goncadır ilk hali bütün güllerin
Aklımda kalmazdı yüzün,ellerin
Ah bu şarkıların gözü kör olsun

Bir gülüşün var ki kaş çatar gibi
En sıcak sözlerin azarlar gibi
Hiç bağlanır mıydım çocuklar gibi
Ah bu şarkıların gözü kör olsun

Sonunda tuz bastın gönül yarama
Nice dağlar koydun nice arama
Seni terkedip de gitmek var ama
Ah bu şarkıların gözü kör olsun

19 Ekim 2009

Biri yerime solfej derslerine gidebilir mi?

19 Ekim 2009
Boğazlarım berbat.
Hastahaneye gittim.
Domuz gribi olabilir ihtimaliyle önce kan aldılar, sonra röntgen çektiler sinüs boşlukarım tıkanmış mı diye.
Kan alırken acımadı dersem yalan olur.
Hemoglobin testimde bazı değerlerimde boktan çıkmış.
Zaten kansızlıkta vardı bende bir sürü ilaçla eve geldim.
He bide Lamictal'im bitmişti.
Psikiyatrımı aradım.
'Gribim ben ancak bir kaç gün sonra size gelebilirim, ilaçları alayım mı ben muayene etmediniz ama devam edeyim mi aynı dozlara?' dedim.
'Evet sende bipolar bozukluk var ilaçlarını kesinlikle aksatmaman gerekiyor.Bir kaç gün sonra gel ayar çekeriz dozlarla ilgili' dedi.
Ömür boyu ilaç.
ÖF.
Lityum alıyorum sabah akşam..
İçimde lityum ağacı çıkacak.
Neden iki uçlu duygu durumlarında gidip geliyorum?
Neden böyleyim?
Yaratıcı enerji (sizin tabirinizle allah) neden iyiler kötülerden ders alsın amacıyla birini sağlıklı birini sağlıksız yaratırken, sağlıksız olan neden ben oluyorum?
Neden iyi taraftaki ben olmuyorum ve başkalarından ibret almıyorum.
Bana lisede din derslerinde öğretilen şey şuydu;
Sağlıklı olanlar ibret alsın diye sakatları yaratır allah.
Sizin mantığınızla bakarsak ben niye akıl hastasıyım?
Aptal tanrınız neden beni başka mahluklar ders alsınlar diye piyon olarak kullandı?
Tanrının canı ister yağmur yağar, canı ister insanlar kaza yapar, canı ister adam öldürür.
Bu ne lan o zaman biz kuklayız ve tanrı bizi elleriyle bir o yana bir bu yana sallıyor bazen fırlatıyor, bazen yükseğe çıkartıyor.
Ve o zaman dinlerde anlatılan tanrı merhametlidir ibareside koskoca bir yalandan ibaret.
Bu mu lan adalet!
Bu mu merhamet!
Keyfine göre oynuyo bizle.
Benim tanrım(Yaratıcı enerjim)bu kadar adaletsiz olamaz, bu kadar sadist olamaz, insanların kendi seçemedikleri hayatı kendi seçemedikleri koşullarda yaşamalarını sağlayıp bu yolda hata yapanları yargılayamaz.
Örnek verecek olursam, adam sabancının ya da koçun oğlu olarak doğmuş olsaydı kolejlerde büyüyecek yurt dışlarına master yapmaya gidicek bir kaç dil bilecek altında arabası yatı katı olacak.
Ama bir dilencinin oğlu olarak doğmuş olsaydı.Belki hırsızlık yapacak belki adam dolandıracak belki dilenecekti.
Kendi seçemediğimiz bir hayatta yaptıklarımızı kimse sorgulayamaz.
Bence öbür dünya denilen bir şey yok.
Herkes ettiğini burda buluyor.
Benim tanrım sadist değil.
İnsanları çıkmaza sokup bir şeyleri yapmaya zorlayıp yaptıkdan sonrada keyif sigarasını yakıp (orgazm olmuş bir insan edasıyla)
Pis pis sırıtarak cehennem denilen saçmalığa atmaz.
Hem okullarda neden zorunlu din dersleri var?
Hadi dini geçtim neden sadece islam dini?
Neden diğer dinleride öğrenmiyoruz?
Nerde inanç özgürlüğü?
Okullarda daha ham olan beyinleri zehirliyorlar.
Ayrıca kimlikte daha biz doğmadan belirlenmiş olan din hanesinede karşıyım.
Hani lan özgürlük?
Adamlar biz doğmadan nasıl yaşayacağımıza karar vermişler bile.
Güyya laik bir ülkede yaşıyoruz.
Öf sinirlendim şimdi.
Bak daha çooook tez üretebilirim sana ey müslüman insan hiç bulaşma yani.Göt gibi kalırsın.
Bu söylediklerimi kabullenmek zorunda değilsin.Ama saygı duymak ZORUNDASIN!
Senin inancın sana benim inancım bana.
Zorundasını gözüne soktum dikat ettiysen..
Yetmediyse götünede sokabilirim.
İnanmıyorum lan var mı!
Deist'im ben.
Bazı salaklar msnde ben deistim yazınca msn diliyle yazdığımı zannedip
Ne oldu da değiştin ? diye sormuşlardı.
Değişmedim lan.
Deistim ben deist.
O ne lan.
Dine inanmıyorum yani
Anladım.
Ok by.
Tanrınız böyle düşünenlerin beynini terkoz suyla yıkasında bari bir işe yarasın..
Dünyadaki moronlar temizlensin derneği açıcam.
İlk hedefimiz akp ileriiiiiiiiii!
Add:Domuz gribi değilmişim.

11 Ekim 2009

Sevmeyin beni.

11 Ekim 2009
Sevmeyin beni.
İğrencim yani.
Ben hep böyle dolaşırım pörtleterek gözlerimi.
Küçük çocuklar tırsar benden
O değil de her tarafımdan piercing fışkırdığı zaman harbi korkuyorlardı lan satanist bu diye
Az satanist damgası yemedim..

Rüyanıza gireyim ben.
Siz bahtsız bedevi,
Ben Çölde kutup ayısı
Nası fantazi ama:D
Ardından başka bir rüya görün
Sizde benim gibi gözlerinizi pörtletin.
Sonra gözleriniz yerinden çıksın.
Gözlerinizden kanlar fışkırırken acıdan kendinizi müdafa edemeyip can çekişirken uyanın
birde ne görün?
Altınıza işemişsiniz.
Sidik kokusuyla boğulup ölün.
Erkekseniz pipiniz mantar olsun.
Kadınsanız sonsuza dek regl görün.
'
'
Bi keresinde süt bardağından aldığım 3 yudum sonrasında dilimin üstüne katı bir fazlalık geldi bakmak için elime aldım ve sütte boğulmuş olan sineği gördüm.

Sonra proteindir diye tekrar ağızıma attım yuttum.

Yuh lan manyak mıyım.

Gittim dişlerimi 10 kere fırçaladım ve kendimi kusturmaya çalıştım.
Ama başarılı olamadım.
Malesef sinek aromalı sütü içmiştim ve dönüşü yoktu.
'
Zayıfımdır ben çok.
Bayan kotlarında en küçük beden ve badilerde hep sımol giyerim
El kadar belim var minicik .
Ve olduğum yaştan hep daha küçük zannedilirim.
Hiç bi zaman pantolon giydiğimde dışarıya fışkıran yağlarım olmadı lan:(
Bide psikotiğim ben cidden lafta değil yani bipolar bozukluk var bende.


İlkokulda son dersten beri çişimi tutan ben, arabadan inip eve girene kadar dayanan ama ayakkabı bağı engeline takılıp kapı önünde şır diye altıma kaçırmıştım.


Sonra kış ortasında denize girip millet montla gezerken biz sırılsıklam otobüse binip onlarca kişinin bakışları arasında kahkahalarımıza devam etmiştik.

Ama sonra o hafta ateşler içinde yatmış grip komasına girmiştim.O hafta okula gidememiştim.
Oh mis.

Arkadaşlarla içki kaçamağı yaptığımız bir gün eve dönerken kusmuştum :D hemde o gün içinde 3 kere filan ama midemi üşüttüğüm kanısına vardım sonra.
Çünkü ardından yine yatak döşek yattım.

Bi erkek arkadaşım bana yüzme öğretecek hesapta ayaklarım yerden kesildiği anda tırsıyor ve ona daha beter sarılıyorum.Sonunda nooluyo ikimizde boğulmanın eşiğinden dönüyoruz.

Barda sahne aldığım bi gün votkayı fazla kaçırıp araya 1 şarkı kala mikrofonu fırlatıp, sahneden zıplayıp tuvalete koşup kusmuştum.Benim ekipte enstrümantel bir şeyler çalıp durumu toparladı
Seyirci bir şey çakmadı.
[Olimposta beni o gün izleyen müşteriler üzgünüm ya.Şişede durduğu gibi durmuyor meret.]
add:ağzımla değil kıçımla içiyorum naapiyim:D

Vahşi köpeklerden çok korkarım.
Süs köpeklerine bayılırım.
Merdivenlerden nefret ederim.
Asansörlere bayılırım.
İlkokulda sınıfta osurmuştum bir keresinde çaktırmayıp bu koku kimden geliyo öff bayat yumurta gibi kokuyoo öfff kesin bu sıradan biri yapmıştır diye arka sıramda oturan hedefe en yakın olan kişileri gösterip hedefi şaşırtmıştım.
Otobüse, sitenin bahçesine, arkadaşımın evine kusmuşluğum oldu.

Bir keresinde, arkadaşımla kıçımızdan çıkan osuruğu yakıp füze moduna girmeye çalışırken kıçımız alev alıyordu .[Evde denemeyin]

Benim kuzenim küçükken annesinden balık istemiş.

Annesi baban alır akşam gelirken demiş.
Kuzende dayanamamış akvaryumundaki balığı almış ağızına atmış yemiş bildiğin.

Böyle bi kuzenim var.

Öğrendiğimde iki saat yarılmıştım.
Öyle yani.
Hede hödö hedö höde
Velhasılıkelam demir ıslanmaz deli uslanmaz.









Kampüs Yolunda

Geçen gün Maçka'ya kampüse giderken, köprüde kadının biri frenden ayağını çekip gaz pedalına geç bastığı için her kalkışında araba geri kayıyor ve öyle ilerliyor.
Trafik yoğun dur kalk, dur kalk yaptığımız içinde kadının her seferinde arabayı geri kaydırdığına şahit oluyorum.
Derken bir motorsiklet serit değiştirmek için arabanın arkasından geçmeye çalışıyor ve güm.Kadın yine arabayı kaydırdığı için motorun kıçına doğru çarpıyor.Adam sarsılıyor ama düşmüyor.
Ulan kadın el freni kullan bari!
Ve biz tam 3 saat evet yanlış okumadın TAM 3 saatte köprü trafiğinden çıkmayı beklemiş bulunup o sabrı verdiği için tanrıya bir kez daha sükrediyor ve her eline 10 -15 milyar geçen orta sınıf vatandaşın 2 el araba alıp trafiği işgal eden sürücülerine bir kez daha küfrediyorum.
Arabalar şahsi 1 kişi için yol işgal ediliyor
Yahu toplu taşıma araçlarını kullansnız olmaz mı?
Jip sahipleri, yok ben toplu taşıma araçlarına binip seviyemi düşüremem diyorsanız size jip konforunda özel araçlar yaptırılır.Bilet fiyatlarıda pahalı olur böylece hiyerarşik düzenin yine üst kısmında olup yine ego tatmini yapmaya devam edersiniz.
Böylece trafikte işgal edilen yer sayısında büyük bir azalma yaşanır ve gitmek istediğimiz güzergaha 3 saat değilde 20 dakikada ulaşmış oluruz.
Hayali bile güzel değil mi?

Neyse köprüden çıktım Nişantaşı istikametinde ilerlerken yine trafik! sebebiyle durmak zorunda olduğum için yoldan geçen insanları gözlemleyip hareket yürüyüş ve tavırlarından insanları tahlil etmeye çalışırken gözüme 2 adam ilişti.
Adamlar sokak ortasında kulak kıllarını çakmakla yakıyolar.
Ulan tam 2 saat yarıldım:D
Ardından ben trafikte yine beklerken adamların yürüyerek beni geçtiğine şahit olunca şu kanıya vardım.
İstanbul'da yürüyerek istediğin istikamete daha çabuk ulaşırsın.
Add:Tanrı bize sağlam bacak kasları nasip etsin amin.

8 Ekim 2009

İki Çarpı İki

8 Ekim 2009
Kadim dostum Emel'in muayenehanesine uğrayıp, bugün erken çıkıp birşeyler yapalım gazına getirmiş olup, randevulu hastalarının olduğunu ve ancak 6 gibi çıkabileceğini anladıktan sonra ortam ve koşullara uygun alternatifler üretmeye başlamıştım bile.
Tiyatroya gitmeye karar verdik.
Bugün gösterimde olan oyunlara bir göz attım ve devlet tiyatrolarında, konusunun; İki çift, iki ayrı ilişki, iktidar ve sevgi, evlilik ve monotonluk, aşk ve macera, kadın ve erkek, birey ve politika olduğu, İki çarpı iki'ye gitmeye karar verdik.
Saatide uygundu.
Ardından Cevahir B sahnesinde bilet kalıp kalmadığını öğrenmek adına telefon açıp hayal kırıklığına uğrayan ben, Emelle irtabata geçip bu hafta içinde o oyuna bilet alıp gideceğimizi planın iptal olmadığını sadece sarktığını söyledim.
Oda, planların altüst olmasıyla hayal kırıklığını uğramış bir ses tonu ile bu hafta içinde başka bir güne erteleyelim o zaman dedi.
Hem o gün için hastaya randevu vermem ve erken çıkarız dedi.
Onada banada uydu.
Gökten üç elma düştü.
İlki, günün geri kalanını hastalarıyla boğuşarak geçiren bir doktora
ikincisi, evde Antalya'dan gelen misafirini ağırlayan üniversite öğrencisine
Üçüncüsüde blog halkına.

Dikat et kafan yarılmasın okuyucu .
Milyonlarca kmden düşen elma onlarca tır çarpmış etkisi yaratır.
Biz önlemimizi adık.
Sende al.
Kondomlu yaşa.

4 Ekim 2009

FuckBuddy

4 Ekim 2009

No call the day after that.
Spending the night is optional
''we wanna take this and add that but this cannot be disturbed''


Sevgi açlığı duyan kadın aşık olduğu adamla yatarken fuckbuddy sıfatını kendine yakıştıramayıp şu soruyu sormaktan kendini alıkoyamaz.
do u love me?
Ve şu cevabı alır
yeah
that instant

Koşulsuz kredi vermek gibi birşey bu.

Bütün sabah şımarıklıklarından, regl duygusallığından, el ele kahvaltılara gitme zahmetlerinden, mum ışığında romantik yemek isteklerinden, ilk tanışma, ilk buluşma, ilk sevişme hediyelerinden, '' sen bana destek olmuyorsun hiç...'', triplerinden uzak, nerde ve kimle olduğunuzun çok fazla üzerinde durulmayan bir ilişki türüdür.


Kadın sever, çoğu kadın sabahları uyanmak ister akşamında içine aldığı adamla, gülümseyebilmek ona.
Çoğu kadın içerden gelen kızarmış ekmek kokusuyla bir daha sevişmek ister portakal suyu tazeliğinde.
Islak sokaklar ister, soğuk ellerini ısıtmak daha büyük daha sıcak ellerde, yürümek ister, durup sarılmak, pamuk helva, kaçamak öpüşler yaşlıların ortasında.
Belki battaniye altında uyur uyanık filmler ister...

Karnının okşanmasını ister ağrıdığında, evde ped kalmadığında gecenin bir vakti sokağa fırlayan adam ister, pedin yanında çiçek.
Annesiyle kavgasını, arkadaşlarının dırdırını anlatmak ve kızdıklarına küfredebileceği bir omuz ister.
Ağladığında, göğüslerini avuçlayan o ellerden mendil ister.

Kıskanılmak ve rahat rahat arkadaşlarıyla erkeğini konuşabilmek ister, duygularını yansıtabilmek gözlerinden.

Oysa her şeyin vitamini kabuğunda değildir.

Adam korkaksa, zayıfsa ve güveni yoksa elindeki güçlere, yalnızsa, adam kadının istediklerini kadının istediği yoğunlukta istemiyorsa fakat kadın adamı isteklerinden daha çok isterse,adamla kadın sır gibi sığ ve karanlık denizlerde kaybolmaya başlarlar.

Hiç şüphesiz aşıktırlar birbirlerine, hangi adam aşık olmaz ki böyle bir kadına.
Yatakta çırılçıplak hayaller kurulur ''şöyle olsaydı keşke...'' ile başlayan.

İlişki biraz daha uzatılır kadın için.Hiç bir sevişme aynı değildir bir öncekiyle, ya daha yoğun, ya daha sert, ya daha başarısız, ya da daha kırılgan.

Türlü bahaneler hep hazırdır ilişkiyi başka bir yola sokmamak adına, büyük problemler, olmayacak, olmuyor türü sorunlar. Hayat içinde, yaşamsal anlamda tanımazlar birbirlerini, yatakta cümlelerle paylaşılmış karakterler vardır sadece.
Bir restoranda adamın üstüne garson bol kıymalı bir tabak lazanya dökse, adamın nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordur kadın.
Sağ kolunu yukarıya kaldırdığında sol memesinin altını öpeceğini biliyordur ama adamın.
Onu koruyabileceğini varsayıyor hatta hissediyor ama bilmiyordur.
Gerçi neyden koruyabilir ki, sert bir yastıktan mı yoksa kaşındıran bir yorgandan mı?
Çalan saatin alarmından korur ancak ve bindirdiği taksinin evine ekmek götürmeye çalışan şoföründen.

Oysa her şeyin vitamini kabuğunda değildir.

Adam onlarca kadını harcar, kadın hayatını.
Kaç masum bakışı öldürmüştür kadın aklındaki adam yüzünden.
Özgürlüktür kadının içindeki yıllar boyu sıkışan boşluk, adam bu özgürlük boşluğunu avcuyla doldurduğu için bilinçaltına dokunur kadının.
Net görülebilen ve hep güvenilen adam olur.Hayat ziyadesiyle boktandır.
Bazı zamanlar ilişki devinimini kaybettiğinde biraz yüreklenir adam.
''seviyorum!'' der, ''aşığım...'' ''sürünüyorum...'' der '' Ben böyle mutlu muyum sanıyorsun...'' diye göz yaşlarına karıştırır bazı orgazmlarını.

Böyle zamanlarda yalnızlığına biraz daha sokulur ve daha güçsüz bulur kendisini.Kadın bunu hissettiğinde daha çok kollarının arasına sarmak ve kollamak ister adamı, tamir etmek, onarmak.
Kendi yaraları geçer onu onarırken.Hayat ziyadesiyle boktandır.Bu adam ve kadın bir fincan hatrı artırılmış kahve tadında ve kahve falı yalanında yeniden sır gibi sığ ve karanlık denizlerde salınırlar.
Önemli bir ruh kirliligi yaratir.Kişinin en dipte oldugu zamanlarda, kendisinden nefret etmek istediginde, günlük hayatta aşağıladiği, nefret edilesi kişilerle birlikte olarak bir nevi kendisinden intikam alma bicimidir.


Cinselliği yaşayabileceği partnerler bulmak konusunda sıkıntı yaşayan erkek kendisinden hoşlanan "kolay lokma" statüsünde bir kadın bulduğu zaman ona bu sıfatı layık görür; gözden ırak tutup, geleceğe dair umut vermeden ihtiyaç duydukça mastürbasyon malzemesi olarak kullanır.

Kadınlar onlar için havanın hoş olduğunu iddia etseler de böyle bir ilişki biçimini doğal şartlarda benimsemezler.Erkek kadının da onunla aynı şekilde hissettiğine inanmak istediği için inanır.

Kadınlar inkar etseler de deli gibi aşık oldukları erkeklerle; sırf onlara yakın olmak / onları kaybetmemek için ve -farkında olmasalar da- "bir gün beni sevecek" umudu taşıdıklarından böyle bir sosyal pozisyonda olmaya tahammül ederler.

Eğer erkekseniz ve "sevgilim" demeye utandığınız bir kadının duygularıyla ve hayatıyla, otuzbirden birazcık daha zevkli bir mastürbasyon için oynamak sizi rahatsız etmiyorsa; gidin bir psikoloğa görünün derim.

Dostluk aşktan çok daha üzücüdür; çünkü daha uzun sürer." demiş wilde. Öyleyse yarın taraflardan biri ciddi bir ilişkiye başlayınca birbirlerini görmeye tahammül edebilecek mi?Taraflardan biri ötekini gerçekten hiç sahiplenmiyor mu?
Siz buna gerçekten inanıyor musunuz?

Ayrıca; artık çok nadiren sohbet ettiğiniz, birbirinizi anlamaya çaba göstermediğiniz, ruhsal açıdan kendinizi başkalarına yakın hissettiğiniz, başkalarıyla eğlendiğiniz, başkalarıyla vakit geçirdiğiniz, sizle olan bağı manevi olarak sona ermiş, cinsel boyutu devam eden ama yine de adına sevgili dediğiniz, çevrenize de öyle tanıttığınız, kendinize de böyle kabul ettirmeye çalıştığınız kişinin zamanla dönüşmesinin kaçınılmaz olacağı nesnede fuckbuddy sınıfına girer bence.

Add:Söz konusu ilişki, ilişkideki adamın korkaklığı sonucunda ortaya çıkmıştır.Ama onlarca kadın boğulur arkalarında, koca bir ömür çürütülür.



Adı konulmamış bir ilişkiden, adı konulmamış bir ayrılık.
Metropol yaşamı için marjinaliikten giderek norma dönüşen ilişki biçimi.


'
iyi mi kötü mü ?
'

Sadece mide meselesi
'
Evet midem kaldırdı.

İsteksiz,biz,onlar yoklar, aslında hiç olmadılar.defol.



you just stood there screaming
fearing no one was listening to you
they say the empty can rattles the most
the sound of your voice must soothe you
hearing only what you want to hear
and knowing only what you've heard
you you're smothered in tragedy
you're out to save the world

misery
you insist that the weight of the world
should be on your shoulders
misery
there's much more to life than what you see
my friend of misery

you still stood there screaming
no one caring about these words you tell
my friend before your voice is gone
one man's fun is another's hell
these times are sent to try men's souls
but something's wrong with all you see
you you'll take it on all yourself
remember, misery loves company

misery
you insist that the weight of the world
should be on your shoulders
misery
there's much more to life than what you see
my friend of misery

you just stood there creaming
my friend of misery

3 Ekim 2009

hı hı

3 Ekim 2009
im:Size bişey diyeyim mi?
Reader:Evet
im:Doğum kontrol hapları kilo aldırmıyor.
Reader:oo süper.
im:Bide düzenli kullanmaya alışsam:/

Tanrı aç bırakmasın o yea.






Evde yemek olmayınca Ltdlerle karnımı doyuruyorum.


Lezzetli tavsiye ederim.


Akşam yemeyin hazımsızlık yapabilir.


2 Ekim 2009

Buda güzel

2 Ekim 2009
Gitar dersi vermeye başladım blog halkı:D
3 öğrencim var oh mis:D

30 Eylül 2009

Papucumun Babası

30 Eylül 2009
Dss* yi unutma safhasında manik atağımın tutmasıyla yaşadığım absürd kaçamağın diğerleri gibi peşimi bırakmadığını bir kez daha pekiştirmiş oldum bugün.Herif benimle tekrar görüşmek istiyomuş.
Kullandığım ilaçlar itiraz etme özelliğimide sindirmiş olsa ki

Hayır diyemedim.
Neden bilmiyorum.
Son üç gün içinde herşeye 'he de geç' yöntemini uyguluyorum.
Uyumadan önce düşünceler trafiğiyle boğuşup benzini biten beynimin anca sabahın ilk ışıklarında makinenin motorunu soğutmak için arıza şeridine çekmesiyle uykuya dalan ben artık rahatça uykuya dalar oldum hatta günü uyur-gezer bir şekilde tamamlıyorum.

Babam tanrı cezanı veriyor işte senin ama sen farkında değilsin dedi.
Manimi buna bağladı.
Benden siniri çıkarmak için canımı acıtmaya çalıştı.
Bişeylerin intikamını alır gibi konuşurken duyduğu haz ses tonuna yansıyordu.
Neden çünkü annemi sevmediğini ondan boşanmak istediğini söylerken ve o gün başka kadınla yattıktan sonra başına kaktığım ve haklı olduğumu bildiği için suskunluklarını benim açığımı yakaladığında kustu.
Bu kadar yüzsüz nasıl olabiliyor
Nasıl, hangi yüzle bana babalık taslayabiliyor ?
Kendisi fazla mükemmel süper

Daha öncede dedim.
Git özlemedim seni
Sevgilinle güzel zamanlar geçirmeye devam et
Rahat bırak beni

29 Eylül 2009

İnsan ve Ötesi

29 Eylül 2009
Kendini beğenmek insanın özünde, yaratılışında olan bir hastalıktır.İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızıdır öyleyken en mağruru da odur. Şurada, dünyanın çamuru ve pisliği içinde oturduğunu, evreninen kötü, en ölü, en aşağı katında, göklerin kubbesinden en uzakta, üç cinsten yaratıkların en kötü haldekileriyle birlikte, dünya evinin en altkatına bağlı ve çakılı olduğunu bilir, görür ve yine hayaliyle, aydan yukarılara çıkıp gökleri ayaklarımın altına indirmek sevdasıyla yaşar.Aynı hayal gücüyle kendini tanrıyla bir görür; kendisine tanrısal özellikler verir; kendini öteki yaratıklar sürüsünden ayırıp kenara çeker, arkadaşları, yoldaşı olan varlıklara yukardan bakar; her birine uygun gördüğü ölçüde güçler ve yetenekler dağıtır.Biz insanlar öteki yaratıkların ne üstünde ne altındayız. Bilge der ki, göklerin altındaki her şey, aynı yasanın ve aynı yazgının buyruğundadır.

how i feel today?

Fazla uyuşuk hissediyorum.İlacın mani durumumu dizginlediği belli ama inanılmaz pozitifim nedense.Yoksa depresyonum mu dizginleniyo?İlaçlar karacigerimi mahvetmese bari.Deri döküntüsü yapabilirmiş yeni yazılan ilaç.Kollarımı oynaticak halim yok blog halkı.Uykum yok ama yorgun hissediyorum.Aynı zamanda mutluyumda.3 Hafta sonra kontrol var.
Ha bide babam tatilden döndü.Aptal psikiyatr mani dönemimde aşırı para harcamaları yapabileceğimi sölemiş babama.Kredi kartımı aldı elimden sınırlı harçlıklarla geçiniyorum.Zaten geçmiş dönemde yaptığım aşırı harcamalardan babamda şikayetçiydi.Yaptığım alışverişler fazlaca ve gereksizmiş ona göre.
Bide gece plağı yapırıcam babama.Uykuda dişlerimi gıcırdatıyorum ve aşınıyo.Bi kaçta dolgum var onları yaptırırım.Sigara ve kahvedende sarardı.Bide beyazlattıkmı oh mis.tam süper olur.

28 Eylül 2009

sleepisequivalenttodeath.

28 Eylül 2009
-∞...uyu+uyan+uyu+uyan+uyu+uyan... +∞
İlaçların beni mallaştırdığını hissediyorum.Sersem gibiyim bütün gün uyudum.

Yaşamak istemem

Bana öğretilen herşey
Bana önerilen herşey
Bana dayatılan yaşantı
İşe yaramaz bir çöplük!
Yarattığınız sistemler
Kullandığımız yöntemler
Yaşamak istemem aranızda!
Belki de terslik bende
Yapamadım bu düzende
Kaçacak delik arar oldum
Sürüngenler şehrinde
Eğitilmiş köpekler
Doymak bilmez maymunlar
Yaşamak istemem artık aranızda!
Benden bir ruhsuz yaratmayı
Nasıl başardınız?
Benden bir hissiz yaratmayı
Nasıl başardınız?
Benden bir uyumsuz yaratmayı
Nasıl başardınız
Benden sizden biri yaratmayı
Nasıl başardınız?
Yaşamak istemem artık aranızda!

Hiç

Dayanmıştı daha da dayanırdı
Ama ne gerek vardı
Hiçbirini seçemedi sonunda
Kelimeleri önüne yayınca.

26 Eylül 2009

Manik depresif

26 Eylül 2009
Bugün psikiyatrımı değiştirdim.1 senedir majör depresif tanısıyla ilaç kullandım.. İyileştim ben, artık ilaç kullanmama gerek yok aşırı özgüven var ve aşırı pozitifim dedim.İstediğim herşeyi yapıyorum düşünmeden, sonrası ne olur demeden toplum kurallarını hiçe sayarak.. 1 senedir ilaç kullanıyorum ve artık bıktım dedim.Ben söylerken not aldı ve ardından Yeni doktorum daha önce tehşisi konulamayan bipolar bozukluğa sahip olduğumu söyledi.
Yani manik depresif.
Tedavinin ömür boyu sürebileceğini ve ilaçlara ömür boyu devam etmem gerekebileceğini söyledi. Büyük bir yıkım büyük bir hayal kırıklığı ile şoka girdim o an birşey düşünemedim.Ne hissediceğimi bilmiyordum.Sustum.Beyin loblarımda maniye yenilerek kargaşa halinde birbiriyle çarpışan ve savrulan kelimelerimi özgür bırakamadım.
İlaç verdi.Ve acilen babanla konuşmam gerek dedi, Babam tatilde sevgilisiyle dedim.Beni arasın ona manik depresif hakkında bilgi vermem gerek dedi.
Öf iyice hasta psikolojisine sokucak beni.Halbuki ben gayet iyiyim.Fazladan bi kaç çılgınlığın kimseye zararı olmaz diye düşünüyorum.Her neyse..
Arkadaştayım bugün eve gitmeyi düşünmüyorum.
Blog halkı siz siz olun akıl sağlığınızı koruyun.

25 Eylül 2009

Deneyim vol.1

25 Eylül 2009
Bugün bir şey daha öğrendim blog halkı.
Kampüs hayatında kimse için birisiyle çakışma.
Kimse'yle muhabbetin bitebilir.
Çakıştığın kişiyede işin düşebilir.

24 Eylül 2009

WTF!

24 Eylül 2009
Seni hiç özlemedim.
Sevgilinle güzel zamanlar geçirmeye devam et.Dönme hiç.
İyi tatiller.

Baba.

23 Eylül 2009

Subconscious of world

23 Eylül 2009
Bugün yine ilginç bi rüya gördüm;
Doğa koleji üniformasıyla beykent ayazağa kampüsündeyim.
Doğadan arkadaşları görüyorum.Sohbet filan ediyoruz sonra arkadaşlar bana, sınav yapılacağını söylüyolar.Herkes bir gün önceden kimlik bilgilerini kodlamış sınav kağıdına, ertesi gün sınavda zaman kaybetmesinler diye..
Ama ben bi önceki gün derse girmediğim için cevap kağıdıma kimlik bilgilerimi kodlamamışım.
Sonra birden, bizim evin bahçesinde görüyorum kendimi rektör elinde cevap kağıtlarıyla geliyor ve bana bi tane cevap kağıdı veriyor.Gelmeseydim boşuna zaman kaybedicektin diyor ve kimlik bilgilerimi kodluyorum.Sonra rektör öğrencileri bizim eve çağırmış burda sınav yapıcakmış.Birsürü kişi bizim alt kata doluşuyorlar ve sınav yapılıyor.Sınavın bitmesine yakın rektörün işi çıkıyor ve gitmesi gerekiyor.Banada cevap kağıtlarını sen toplarsın yarın odama bırakırsın diyor.Bende rektörün gitmesiyle yapamadığım soruları topladığım cevap kağıtlarına bakarak yapıyorum. Oh mis:D

Bu neye delalet lan o yeah.Rektör filan:D
Bilinçaltıma koyim.Fanteziye bak.

22 Eylül 2009

Evim Evim Güzel Evim

22 Eylül 2009
Depreşen depresyonumun ekisiyle bütün bayramı yatakta uyuyarak geçirmeyi
planlasamda kadim dostum Elmas bütün planımı bozdu.Evime
baskın yaptı.Geceleri uyumayıp bütün geceyi cam tepesinde djarum içip, boğazdaki gemileri
seyrederek geçirdiğim için akşam üstü Elmas'ın sayesinde kalktım.
Kardeşine gidiceğini söyledi.Hemen hazırlan sende geliyorsun.Yat yat nereye
kadar anladık dss* tribindesin.

Bkz dss tribi:http://gshnt.blogspot.com/2009/09/hiclik-ifadesi-varsa-biraz-ondan-alaym.html

Ama normale dön artık!
Neyse gittik falan hoş sohbet muhabbet derken içmeyi planlayıp sabaha karşı açık tekel arama arayışına girsekte bulamayıp elimiz boş eve döndük.Kendimizi kretekle avuttuk.Orda kaldım.

Abi elmasın ne tatlı kuzeni varmış öyle dibim düştü yahu küçük olmasaymış iş çıkardı da:P

Yaşıtlarına acıyorum lan ben bile eriyip bittiysem liseli daha kendileri biraz daha büyüdükten sonra olabilir aslında ne olmuş kadın büyükse yani.Seda bacım kaç koca eskitti öyle.İdolümsün anam.[yalan]
add:Evim gibisi yok lan.valla bak.

20 Eylül 2009

Hiç bir penis hayat kadar sert değildir!

20 Eylül 2009
Bir fahişe sabaha karşı çok seksiymişim, öyle diyor

Gülüyoruz yalanına karşılıklı, anlayışlı

Dalgakıranlardaki banklarda çıkardı ayakkabılarını

Bak, dedi, köprü ışıkları siliyorlar yıldızları

Kazıyınca yaldızlarını, altlarındaki demir paslı

Ateşe vermeli onları ama

Her yerde yangın çıkışları..

Sordum, niye sattın diye yoksulluğunu?

Dedi, elimdeki sadece oydu.

Niye sattın vücudunu?

Daha mı kötü, dedi, satmaktan ruhumu?

Herkes, dedi, merak içinde

Ölümden sonra hayat var mı? diye

Boşuna düşünürler.

Sanki hayat varmış gibi ölümden önce

Sevdim seni ama bir şekilde,

Hüzün var diye belki gözlerinde

Eğer sever gibi sarılırsan da

Bu vücut sana bedava.

Aslında derdim; çok gençsin daha

20′yim dedi,

Ama ruhum tam 1000 yaşında!

Kayalar kesti ayaklarımı,

Yine de bir şey hissetmek güzel hala...

Bu dalgakıranda

Tek başıma bu vücutla fırlatıldım bu dünyaya

Aşk da basit, pişmanlık da,

Hayat hoyrat bu zamanda



Şahin kuşa, kuzgun leşe,

Ben değil bu dünya fahişe!


Korkum; çığlık atan adam gibi, tablodaki şakağımda ellerim



Hep kaçarken, tek kişilik dünyayı ben artık nasıl severim?

Anladım, senin kalbin birinde

Geceyle gündüz, o hep seninle

Sarıldı, ağladı saatlerce

O yine işe gitmeden önce

Aslında derdim; çok gençsin daha

20′yim, dedi

Ama ruhum tam 1000 yaşında!

Kayalar kesti ayaklarımı

Yine de bir şey hissetmek güzel hala

Bu dalgakıranda

Tek başıma bu vücutla fırlatıldım bu dünyaya

Aşk da basit, pişmanlık da, hayat hoyrat bu zamanda

Şahin kuşa, kuzgun leşe,

Ben değil bu dünya fahişe!

Dede ben Deist'im.

Desem evden kovarlardı herhalde.
Babaanne-dede ikilisi vefat ettikten sonra geriye kalanları memnun etme çabasından ibaret benimki.
'Dede ben deistim ve sizin kutladığınız dini bayramları kabul etmiyorum.Çünkü dine inanmıyorum'
Onlar için büyük yıkım olurdu elbet.
Gelenek ve göreneklerine bağlı.
Okuyup ayaklarının üstünde durabilen, övünülecek torun statümün tepetaklak olmasınıda istemediğimden bu bayram da Rol yapmayı tercih ettim.


Deyim yerindeyse 'eski toprak'ların inanç özgürlüğünü pek olağan karşılamamaları bilindik gerçekler arasındadır.Her konuda baskı görmüş insanlar, yeni neslin bu derece özgür düşünüp hareket etmesini hazmedemezler.
Onları hayal kırıklığına uğratmamak adına benden bekleneni yapmayı planlıyor, ellerini öpmeyi düşünüyorum.
Mantık olarak değerlendirmeye çalışıyorum bu olayı.İki büyüğümün içten içe istediği, onları onurlandırma merasimine uygun davranıp onları hoşnut edip, ellerini öpmek
; Evet benden büyüksün sana saygım var.Yaşanmışlıklarınada.. Ellerini başımın üstüne koyacak ve onlara somut bir delil bırakacağım.Üstünlüklerine dair.Onların egolarını tatmin edeceğim.
Bu çokda zor olmasa gerek?

17 Eylül 2009

Taksim' li Günler

17 Eylül 2009
Ltd'min kopan mi telini değiştirmek ve Kemancı'da birşeyler içip, akşamüstü kafası yapmak adına evden çıkan ben, Mecidiyeköy - Taksim metro koridorlarında ilerlerken klasik gitar ve yan flüt çalarak canlı müzik yapan iki arkadaşın yanına usulca yaklaşıp 'Merhaba bende eşlik etmek istiyorum' diyip çocukları birden dumura uğratmış olsam da, ikna kabiliyetimin sayesinde sarkı seçmeye başlamıştım bile:D
Repertuarınız nedir? diye sordum önce, biz sadece klasik çalıyoruz ve klasik repertuvara sahibiz cevabı beni hayal kırıklığına uğratsa da yılmadım.

Peki tamam, ben notaları söylicem ve sen şu ritimde çalıcaksın diyip, gitarın klavyesini tuttum ve gösterdim.(bunu yapmadan önce sırtımdaki elektroyu ve çantamı bir kenara bırakmıştım bile)

Seçtiğim parça Beatles - let it be idi .Tam benim geldiğim sırada çocuklara yaklaşan bir bayda 'Sürekli aynı parçaları dinlemekten sıkıldık, değiştirseniz?' dedi ve çocukların lafını kesip şimdi değişiyor zaten diyip adamı susturdum.

Kelepçe var mı, akordun hangi tonda, transpoze gerekir mi acaba, bi do basar mısın, sorularıma karşılık;
Kelepçe yok malesef dedi, hemen do akorunu bastı.
Duyduğum sesle transpozeye gerek kalmadığını anladım.
O an içime birileri ılık sular serpti..
'Oh be benim ton' dedim.
Ardından o, şarkıya do - sol -la -fa akorlarıyla arpej yaparak başladı.
Ben ise gayet rahat bi biçimde geçen insanlara bakıp ' When i find myself in times of trouble mother mary comes to me' sözlerini en yüksek frekansımla söyleyip, insanların dikatini bana doğru yönlendirmeye ve gitar kılıfının içine bozuk para atmalarını sağlamaya çalışmakla meşgul olup, içimden ' bunu da yaptın sonunda' diyerek önüme bozuk para atan insanlara gülümseyip şarkıyı sonlandırdım.
Ardından bize eşlik etmeyen yan flütçü arkadaşla ve gitarcıyla kısa bir muhabbete koyulduktan sonra, teşekkür edip ayrıldım.

Arkamdan heyecanını yitirme şeklinde ses duysamda, ruhum sürekli atraksiyon arayışındayken bunun olmayacağının farkında olaraktan ağızım kulaklarımda, yürüyen yolda adımlarımı hızlandırarak ilerledim.

-Metroya biniş-İstiklal Caddesi-

Dorock bar sokağının önünden geçerken, Dorock'a uğramayıp Orhan'a da ayıp edeceğimin farkına varsam da 'neyse bir dahaki sefere artık..' moduna girip, Kemancı yakınlarındaki dükkandan 11 mm'lik mi teli almaktan vazgeçip, spontane gelişen telleri komple değiştirme kararı ile gitarıma gıcır gıcır tel taktırmanın sevinci içersinde, mikrofon tutacağımında kırılmış olduğunu hatırlayan ben, yeni tutacak isteyip, satıcı telleri değiştirirken geçen zamanı bir iki muhabbetle değerlendirmek isteyip söze başladım;

Ben - Sizin işinizde gayet zevkli yahu, müzik aletlerinin arasında vakit geçirmek, hele ki müzik insanıysanız oldukça eğlenceli olsa gerek..

Satıcı - Birde bana sorun, dışarıdan öyle gözükse de
işler gayet durgun bu sıra, bişeyler kazanıcam ki zevk alayım!

Ben - Müzikle ilgilenmiyor musunuz?

Satıcı - İlgileniyorum elbete ama alaylıyım .Şimdiki nesil daha şanslı kurs alma ve internetten faydalanma olanakları var.Ve hangi gitar türünden başlamak istiyorlarsa ondan kurs alıyorlar.Bizim zamanımızda elektro gitar çalmak isteyeni klasik gitardan başlatıyorlardı..
Olanak farklılıklarını düşün.Öyle bi ortamda bir şeyler öğrenme ve müzik yapma gayreti gösterdim.Ona rağmen geçmişte İbrahim tatlıses (ve adını hatırlayamadığım bi kaç sanatçı'nın arkasında çalıştım dedi)

Ben- (Gülümsemenin ardından)Imm evet güzel Cv.

Satıcı - Sen biyerde sahne alıyor musun?

Ben - Evet çeşitli kolej okul kafe bar mekanda çalma deneyimine sahibim bende.. Hala da devam.

Satıcı - Para kazanıyomusun?

Ben - Evet ama bu işi para için değil zevk için yapıyorum.Gelirini müzikle kazanan insanlar, piyasaya hitab etmek adına kendi tarz ve kriterlerinden feragat edip 'piyasa malı' ortaya çıkarır oldular.Çevremdekilerden gözlemlediğim kadarıyla buda onları müzikten soğuttu.Çünkü ideallerindeki müziği yapamayıp kitlelerin istek ve arzusuna yönlenir oldular.

Satıcı - Haklısın müzik yapmak zor iş, su yüzüne çıkmak istiyorsan farkını ortaya koymalısın.

Ben - Evet doğru.

(satıcı bu sırada telleri takmayı bitirmiş gitarımı havaya kaldırmış bakıyordu)

Satıcı -Biliyormusun geçenki yurtdışı seyahatimde portatif gitarlar gördüm klavyesinden kasasına katlanabiyolardı, tekrar açıldıklarında ise akordu kaçmıyordu.

Ben -Mükemmel denilebilecek vasıflarda desenize!

Satıcı - Fiyatıda bir o kadar mükemmel

Ben - ahwghag (gülme efekti)

Ardından oradan ayrılıp Tekel'e uğradım. Djarum Black alıp Kemancının yolunu tuttum.
Merdivenlerden indiğimde elinde kameralarıyla , kameraman 2 genç duruyordu.
Biraz ilerledim ve içeride ismini bile duymadığım bir grubun röportajı yapıldığını gördüm ve kameramanlarla kısa bir muhabbete girdim.'Hangi kanaldansınız?' soruma karşılık
'Biz KKTC den geliyoruz ama sanırım grubun bi yerde programı varmış röportaj ertelendi...' cevabını duyduğuma sevinmedim değil.(İçerisi boşalıcak ve bişeyler içebilicem*.)
Ardından 'senide çekelim' Sorusuna gayet şaşırmış şekilde
'Nasıl yanieee' şeklinde cevap vermiş olsam da
Yılmadılar ve 'ünlü olursun işte' dediler.
'Ben buraya ünlü olmaya değil, bişeyler içmeye geldim'
diyip barın iç kısmına doğru ilerledim.İçeride bulunan farklı kanaldan gelen kameramanlar ve spiker alet- edevatını toplamaya yönlenmişlerdi ve sunucunun o kasıntı hal ve tavırlarına şahit olup kafasında Olmega şişesi kırmamak için kendimi zor tutmadım da değil.
Kasıntı karının mikrofonundan trt1 de bi program yaptığını anladığım, papucumun kanalı diye içimden dalga geçmek ve arkamda kameralarını toplayan yakışıklı kameramanların asılma teşebbüslerine götüm kalkmış bir modda tepki bile vermeyip sadece sigaramı yakmalarına izin verdiğim içinde ayrı bir gururla barmen'e yaklaşıp j&b istedim ve onların gitmelerini seyrettim.
Ordan bahçeye çıktık sohbet muhabbet derken çakır keyif olan ben oradan ayrıldım metroya binmeden önce Rock n Hero kahramanlarından;
şu sahsiyeti görüp öpüşme koklaşma merasiminden sonra diğer elemanları sordum.
Berk, Almanya'da
Oğulcan, Amerikaya taşındı
-A taksim'den taşındı yani ee orda nerde kalıcak
-Babasında
-Emre zaten Amerikada okuyodu biliyosun
-Evet
-Oda tatil için Almanyaya geçmiş.
-İyi bari, bi sen kaldın Türkiye'de ee sende ne var ne yok yahu niye burda bekliyosun?
-Bi kaç arkadaş gelicek onlara rasta yapıcam dedi.
(Onlar gelene kadar bekleyen ben, geldikten sonra ayrıldım.)
Tekrar metroyla Mecidiyeköy yapan ben taksiye binip evimin yolunu tuttum.

Taksim&Bar

İstanbullu olmama rağmen Taksim dışında eğlenmeye gittiğimi hatırlamıyorum. Kadıköy'deki mekanların güzel olduğunu söylemelerine rağmen iki bira içip kalkmak için Kadıköy'e gitmenin mantıksız olacağını düşünenlerdenim. Bana kalırsa, Anadolu yakasına huzur bulmak için (belli yerlerine) gidilir.

Taksim'se, eğlenmek için gidilebilecek, malzemesi en bol semttir. Gecenin yarısında oturduğunuz barda çıkan kavgalar işin tuzu biberi olur. Özetle Taksim güzeldir, eğlencelidir, tuhaftır ve bilimum benzeri şeydir. Biz de bu barlar deryasına bir rehber hazırlamak amacıyla Taksim'de bar turuna çıktık. Bilinen ve bilinmeyen detaylarıyla Taksim rock bar dosyası...

Dorock

Taksim'de mekanlara göre ayrım yapıldığında, rock barların son yıllarda en bilindik olanı Dorock'tan bahsetmek gerekli. İmam Adnan Sokak'taki (Vakko'nun karşı sokağı) ucuz rock bar havasından sıyrılan ve içine girdiğinizde gürül gürül heavy kültürünü hissedebileceğiniz bir mekan. Dorock tayfasında özellikle gotik hatun kişi sayısının bol olması sebebiyle bu hatunların sempatizanı olan "metalci" gençlik, akın akın mekanı doldurmaya başladı. "Hatunla, gotikle, punkla işim olmaz ben müzik dinleyip kafa dağıtmaya geldim," düşüncesinde olanlar zaten kendini fazlasıyla belli ediyor.

İki kattan oluşan ve sahnesi bulunan barda hemen her hafta amatör rock gruplara yer veriliyor. Mekanı özel kılan önemli ayrıntılardan birisi ise Türkiye'nin ilk metal barı olması. Hafta içi ve hafta sonu klip gösterimleri ve underground metal müzik esintilerinin hissedilebileceği Dorock, ayrıca sürekli müşterilerinin bara gelemediği günlerde internet üzerinden yaptığı canlı yayınla aradaki bağı koparmıyor. Büyük bir konser ve klip arşivine sahip mekanda şişe bira fiyatı 4 YTL.


Peyote

Taksim'de canlı müzik çalınan mekanlardan en önemlilerinden birisi Peyote'den bahsetmeden geçmemeli. Yazının başlangıcı metal barla olsa da yavaş yavaş daha alternatif tatlara kaymakta fayda var. Hafta içi ve hafta sonu bir çok grubun sahne aldığı mekan üç kattan oluşuyor. Öğlenleri teras katında çay kahve içip, akşam olduğunda da bir alt kata inip canlı performanslara eşlik edebileceğiniz Peyote'de bira fiyatları 4-5 YTL arasında. Peyote gençliği renkli ve eğlenmeyi seven sabit bir tayfadan oluşuyor.

Jolly Joker Balans

Balans ve Manevra filminden dolayı bir sürü insan Balans'ı (yeni adıyla Jolly Joker Balans) Teoman'ın sanarak ciddi bir yanılgı içine düşmüş bulunuyor. Canlı performanslar dışında müzik tarzında kendini sabitlemeyen mekanda bira damıtımı ve yapımı hakkında bir öngörü sahibi olabilirsiniz. Canlı performanslarda yerli ve yabancı gruplara yer veren Jolly Joker Balans iç dizaynı ve yıllardır kemikleşmiş seyircisiyle Taksim'in en bilinen barlarından biri. Bir fiyatı ise 8 YTL. Zaten kış da geldi, sahlep içilir...

Babylon

Babylon, gerek izleyici kitlesi gerek canlı performanslarının kalitesiyle son yılların en önemli markalarından biri. Yerli ve yabancı birçok gruba sahnesini açan Babylon, Taksim'in şüphesiz en iyi canlı performans izleyebileceğiniz mekanlarından biri. Mevzu bahis edilmesi gereken bir nokta, Babylon'un fiyatları tabii ki. Babylon'a sevgili götürülmez, götürülüyorsa da harçlıkla gitmemek lazım acır, acıtır diyelim... Orada da sahlep içilir, muhallebi yenir...(Her şey öğrenciler için)

45’lik

Canlı performansları olmasa da gönüllerde taht kurmuş bazı mekanlar var, ki tatlarından yenmez. Yıllardır bildiğim ve ara ara uğradığım 45'lik, bunlardan birisi. Geçen kışın ortalarında yol parasını ayırıp geriye kalan 1,5 YTL'ye bira içmemi sağlayan güzel bir bardır (Biranın 1,5 YTL olmasına bana özel değildi, öyle bir kampanya yapmışlardı; neden, bilemiyorum...). İçeride çalan müzikten bahsetmek gerekirse, Şebnem Ferah çığlığından sonra Alice Cooper hırıltısı duyulabiliyor. Müzikler arasında o kadar hızlı geçiş yapıyorlar ki, yaşlanıyorum hissine kapılıyorum. Son olarak içkiyi fazla kaçırdığınızda sevgili mekan çalışanları (45'lik'i çok seviyor olduklarından!) Bir bira fiyatı yerine iki bira ücreti alıyorlar. Fark ettiğinizde pek hoş olmuyor gerçekten...

Bohem

Yavaş yavaş daha sakin ve yine rock mekanlara geçildiğine bohem'den bahsedilebilir. Yabancı rock parçalar dışında yerli grupların sesini de duymanız mümkün. Bira fiyatının ucuzluğuna kapılıp (3,50 YTL) ölçüyü kaçırdığınızda Tanju Okan isteği yapmanız olası. bohem'in üst katının merdivenlerine dikkat etmek lazım, maazallah merdivende kol-bacak bırakma olasılığı yüksek...

14 Eylül 2009

Hadi sizinle bir oyun oynayalım.

14 Eylül 2009
Resimler arasındaki 7 farkı bulun bakalım.




















Tanımsız.






Yazıya yaptığım yorumu blog yaptım.

Önce televizyon dizileriyle, Türkiye'nin büyük kısmını oluşturan televizyon kitlesinin beyinlerini yıkamaya ve tarafsız haber görmemeye başlar olduk.Küçük bir böcek gibi her istenileni yapan moronlar topluluğu insanları,direk kaynar kazana atmadılar.Önce kazana atıp suyu yavaş yavaş kaynattılar,evet bunu yaptılar.Düşüncelerini adeta yılanın zehiri gibi içimize akıttılar.Önceden dini kanallar haricinde tv programlarında ne türbanlı bayana ne de din adamı diye nitelendirilen şahısların verdiği fetvalarla kaşılaşılırdı, ramazan ayında çok daha artış olsa da ay öncesinde sıkça bu kategoride insanlar görüyor olup'Neden kimse rahatsız olmuyor' diye düşünüp, farkındalıklarımızın azaldığı,farkedilen ve 'Dur!' dememiz gereken şeylere de zamanla alıştırılıp,normallikçerçevesinde değerlendirmeye zorlanılan bizi koyun küsürü haline getirdiklerine mi yansam. Yoksa; Vahşi bir cinayete kurban giden bir gencin katillerine gereken cezayı vermekten aciz otoritelerin “kızlarına sahip çıksalardı” (bkz: Celaalettin Cerrah), “ya davulcuya, ya zurnacıya” (bkz:Recep Tayip Erdoğan) tarzı demeçlerine; yegane suçları yılbaşını diledikleri gibi kutlamak olan üniversite öğrencilerin zehirlenmesinin sorumluluğunu adeta örtercesine sarfedilen “gençler yarıçıplak vaziyetteydi” gibi aşağılık zırvalara (bkz: Veysel Karani Demir); zaten daima hor görülmüş olan eşcinsel vatandaşlara vurulan “eşcinseller de eşitlik istiyor, verecek miyiz? tabii ki vermeyeceğiz!” minvalindeki darbelere (bkz: Burhan Kuzu); kendi taraflarından olmayanlar bir felakete kurban gittiğinde “7.4 yetmedi mi?”, “allah cezalandırdı” – kuran kursu binasi çökmesi sonucu ölen çocuklar için ise “allah yolundaki şehitler”, “boyunlarını uzatmış kurbanlar” (bkz: http://www.herkul.org/...li/index.php?article_id=6041 ) tipi tiksindirici dinci yakıştırmalara; “din elden gidiyor” döviziyle yola çıkanların katliamlarına (bkz: Madımak), (bkz: 18 Nisan 2007 Malatya yayınevi baskını), (bkz: Turan Dursun), (bkz: Bahriye Üçok) (bkz: saydıkça bitmemesinden dolayı yazamadığım daha niceleri); güvercinlere kıyabilen katillere yakılmış dini motifli pseudo-şiirlere (bkz:plan yapmayın plan); bir yandan evrim teorisinin her yönden sansürlenmesine (bkz: Bilim ve teknikte Darwin'e sansür!), (bkz:Bu site mahkeme kararı ile engellenmiştir) – diğer yandan ağız ishalinden muzdarip mantık düşmanı şarlatanların (bkz: Adnan Otar) ulusal bir kanalda (bkz: Habertürk) boy gösterebilmelerine; din sömürücülerinin kazıklarına (bkz:Yeşil Sermaye), (bkz:Deniz feneri); ülkenin başındaki şahısların eşlerinin “örtündüğümde intihar edecektim” (bkz: Emine Erdoğan), “15 yaşında evlenmemle örtündüm ve okulumu yarıda bırakmak zorunda kaldım” (bkz: Hayünisa Gül) gibi itiraflara; nüfus cüzdanındaki ‘din hanesi’, okullardaki zorunlu din dersleri gibi saçma uygulamalara mı?

Fazla ıslak bir gün


Add: Ağzımın 242345 metre açıldığına takılmayınız.İki eli havada 'piiiz' modunda takılan şahsiyet, orta parmağımı ısırdığı için surat ifademden de anlaşıldığı üzre gülmekle pöykürmek arası sıkışmış ve ikisinide yapamayıp 'aaaaaaaaaaah' modunda acı içinde kıvranmayı seçmiş olan kızıl saçlı kırmızı gözlüklü şahtiyet benim.
Evet o benim:D


Ter kokulu, tüm günü +bonus rock card'la yapılan fastfoot + bira + su üçlüsüyle tamamlayıp, seyyar wclerde boşaltım yapan, müziğin ritmiyle sabaha kadar dans eden ve gün aydınlanmaya başladığı zaman ise 1km yol yürüyüp kamp alanına varan, sarhoş kafayla 5-10 dakika çadırı bulma telaşesine giren, çadır bulma işleminden sonra çadırda uyuma teşebbüsü gösteren ancak gerçekleştiremeyen, sonraki günlerde gerçekleştirse bile öğleye kadar uyuyabilen. (Çadırın içinde kalmak sıcaktan malesef namümkün) Kalkıp sıcaktan bolca su+bira tükettiğimiz ve midemizin, günlerdir ne meyve ne de sebze sindirememiş, düzensiz ve eksik beslenmiş olmasına istinidaden isyanını 'goruldayarak' göstermiş olmasına (e haklı tabi ne vitamin alıyoruz ne bişey oda halsizlik yapıyo neticede) bile dayanan o yorgunlukla açbilaç tekrar festival alanına 1 km yürüyüp karın doyurma, ardından içkileri alıp sahneye doğru ilerleme enerjisine sahip varlıkları görmektesiniz.
Reader:Yürüyün be kim tutar sizi!! Rock n HERO.:D
Sadece anlatılanlarla yetinseniz de sıcak, ter, kir, içki ile bütünleşen pörsümüş insan modeli olmadığınız için şanslısınız diyebilirim.Nitekim kaçırdığınız şeylerin çok daha fazla olduğunu söyleyerek ettiğim motiveyi geri alma konusunda da birebir olduğumu söylemeden geçemiyeceğim.
Tazyikli suyla ferahlama imkanı bulan ben, olayı biraz abartıp barikattan eğilip önümdeki iriyarı görevliye seslendim.
'SU SUUUUUU '(çok acıklı lağn)
Oda hortumla, suya aç çiçekleri sulayan bahçivan edasıyla, ne kadar makbule geçtiğinin farkına varıp, olayın gazıyla sırıtmaktan ağzı 5 karış açık kalmış görevliye seslendi.Bayan görevli biraz yaklaşıp önce suyu püskürtmeyi tercih ettti.Kadının yaptığı bu atak bile saçlarımın ıslanmasına yetmişti (en çok stres yaşadığım nokta ise saç rengimin akacağı endişesi oldu, kızıl kullanmak zor bayanlar çok iyi bilir.. (add:Her duşda bir ton açılma kabasitesine sahip renk;kırmızı ve tonları)
'Yetmediiiiiiiiii!!!'
Diye bağırdım.
Ardından tekrar geldi ve 'Ey kafanı ıslatayım' dedi.
Dediğini tereddütsüz yapan ben, kızgın güneşin sıcaklığıyla kurumaya meyilli saçlarımı erkek arkadaşımın omuzlarına çıkarak bir o yana bir bu yana sallarken kendimi şampuan reklamlarında hissetmedim de değil :P
Aradan bi kaç şarkılık zaman geçti ve ben içkinin etkisiyle yine gaza gelip görevliye seslendim oda akabinde kadını benim olduğum istikamete yönlendirdi
Tekrar ıslat!!!!!!
Şeklinde istek gelince dayanamayıp o gazla üzerime tazyikli suyu doğrultan sadist görevlinin, basınçlı suyu sayesinde 5-6 sıra gerileyerek seyircilerin arasına girdim.Tutup beni öne doğru ittiler ve yerime gelmeyi o sayede başardım.Suyun üzerime gelmesiyle zaten insanlar bi dumur moduna girdiler bi tırsıp açıldılar kenara filan.
Medyadan arkadaşlara iyi malzeme çıkardığımı belirterek Rock n Coke heyecanını iyi yansıtan gençler arasında yer aldığımı düşünüyorum.
Görevlilerin arasındaki basın ekibide yaşanan bu küçük kaosa şahit oldu ve
Şak şak şak deklanşörler patladı filan sonra arkadan bi ses işittiğimi hatırlıyorum;
- Kadına küfür mü ettin naaptın:D
Olayın şokuyla kilot - sütyen kombinesi dahil üzerimde bulunan kumaş parçalarının her santimetre karesi sırılsıklam olsa da gülmekten yerlere yatan ben, içki ve müziğin eşliğinde dans edip 'güneş kurutsa bari' şeklinde iç geçirmelerimin üzerinde durmayıp kadim dostlarımın gazıyla görevli kadını tekrar çağırdım.
Kadın - Yeter artık zatüre olacaksın!
Demesine rağmen saçımı ıslat diretmelerime dayanamayıp son bir kez daha saçlarımı yıkadı
(o an aklımda, ne akmaya yüztutmuş bakır kızılı saçlarım ne de dağılmış yüz makyajım vardı)
Sadece gülme krizi yaşadım.
Cebimdeki kapaklı cep telefonumun ıslanarak mefta olduğunu çadırda soyunurken anlayan ben, geriye kalan son 2 günde aileme ve yakın çevreme ulaşamayacak resim & video çekemeyecek olmanın azabı içerisinde;
'Ulan .ıçtık yahu şöför arabayla gelicekti almaya, bu yorgunlukla yol mu çekilir' repliğine girmiş olsamda şöförsüz dönüşünde ayrı bi tad verdiğini belirtmek isterim.


Özledim lan.Bana atraksiyon lazım.
Add:Kusmak yok yola devam!:D



FESTİVAL ALANI VE BİZ:D