30 Eylül 2009

Papucumun Babası

30 Eylül 2009
Dss* yi unutma safhasında manik atağımın tutmasıyla yaşadığım absürd kaçamağın diğerleri gibi peşimi bırakmadığını bir kez daha pekiştirmiş oldum bugün.Herif benimle tekrar görüşmek istiyomuş.
Kullandığım ilaçlar itiraz etme özelliğimide sindirmiş olsa ki

Hayır diyemedim.
Neden bilmiyorum.
Son üç gün içinde herşeye 'he de geç' yöntemini uyguluyorum.
Uyumadan önce düşünceler trafiğiyle boğuşup benzini biten beynimin anca sabahın ilk ışıklarında makinenin motorunu soğutmak için arıza şeridine çekmesiyle uykuya dalan ben artık rahatça uykuya dalar oldum hatta günü uyur-gezer bir şekilde tamamlıyorum.

Babam tanrı cezanı veriyor işte senin ama sen farkında değilsin dedi.
Manimi buna bağladı.
Benden siniri çıkarmak için canımı acıtmaya çalıştı.
Bişeylerin intikamını alır gibi konuşurken duyduğu haz ses tonuna yansıyordu.
Neden çünkü annemi sevmediğini ondan boşanmak istediğini söylerken ve o gün başka kadınla yattıktan sonra başına kaktığım ve haklı olduğumu bildiği için suskunluklarını benim açığımı yakaladığında kustu.
Bu kadar yüzsüz nasıl olabiliyor
Nasıl, hangi yüzle bana babalık taslayabiliyor ?
Kendisi fazla mükemmel süper

Daha öncede dedim.
Git özlemedim seni
Sevgilinle güzel zamanlar geçirmeye devam et
Rahat bırak beni

29 Eylül 2009

İnsan ve Ötesi

29 Eylül 2009
Kendini beğenmek insanın özünde, yaratılışında olan bir hastalıktır.İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızıdır öyleyken en mağruru da odur. Şurada, dünyanın çamuru ve pisliği içinde oturduğunu, evreninen kötü, en ölü, en aşağı katında, göklerin kubbesinden en uzakta, üç cinsten yaratıkların en kötü haldekileriyle birlikte, dünya evinin en altkatına bağlı ve çakılı olduğunu bilir, görür ve yine hayaliyle, aydan yukarılara çıkıp gökleri ayaklarımın altına indirmek sevdasıyla yaşar.Aynı hayal gücüyle kendini tanrıyla bir görür; kendisine tanrısal özellikler verir; kendini öteki yaratıklar sürüsünden ayırıp kenara çeker, arkadaşları, yoldaşı olan varlıklara yukardan bakar; her birine uygun gördüğü ölçüde güçler ve yetenekler dağıtır.Biz insanlar öteki yaratıkların ne üstünde ne altındayız. Bilge der ki, göklerin altındaki her şey, aynı yasanın ve aynı yazgının buyruğundadır.

how i feel today?

Fazla uyuşuk hissediyorum.İlacın mani durumumu dizginlediği belli ama inanılmaz pozitifim nedense.Yoksa depresyonum mu dizginleniyo?İlaçlar karacigerimi mahvetmese bari.Deri döküntüsü yapabilirmiş yeni yazılan ilaç.Kollarımı oynaticak halim yok blog halkı.Uykum yok ama yorgun hissediyorum.Aynı zamanda mutluyumda.3 Hafta sonra kontrol var.
Ha bide babam tatilden döndü.Aptal psikiyatr mani dönemimde aşırı para harcamaları yapabileceğimi sölemiş babama.Kredi kartımı aldı elimden sınırlı harçlıklarla geçiniyorum.Zaten geçmiş dönemde yaptığım aşırı harcamalardan babamda şikayetçiydi.Yaptığım alışverişler fazlaca ve gereksizmiş ona göre.
Bide gece plağı yapırıcam babama.Uykuda dişlerimi gıcırdatıyorum ve aşınıyo.Bi kaçta dolgum var onları yaptırırım.Sigara ve kahvedende sarardı.Bide beyazlattıkmı oh mis.tam süper olur.

28 Eylül 2009

sleepisequivalenttodeath.

28 Eylül 2009
-∞...uyu+uyan+uyu+uyan+uyu+uyan... +∞
İlaçların beni mallaştırdığını hissediyorum.Sersem gibiyim bütün gün uyudum.

Yaşamak istemem

Bana öğretilen herşey
Bana önerilen herşey
Bana dayatılan yaşantı
İşe yaramaz bir çöplük!
Yarattığınız sistemler
Kullandığımız yöntemler
Yaşamak istemem aranızda!
Belki de terslik bende
Yapamadım bu düzende
Kaçacak delik arar oldum
Sürüngenler şehrinde
Eğitilmiş köpekler
Doymak bilmez maymunlar
Yaşamak istemem artık aranızda!
Benden bir ruhsuz yaratmayı
Nasıl başardınız?
Benden bir hissiz yaratmayı
Nasıl başardınız?
Benden bir uyumsuz yaratmayı
Nasıl başardınız
Benden sizden biri yaratmayı
Nasıl başardınız?
Yaşamak istemem artık aranızda!

Hiç

Dayanmıştı daha da dayanırdı
Ama ne gerek vardı
Hiçbirini seçemedi sonunda
Kelimeleri önüne yayınca.

26 Eylül 2009

Manik depresif

26 Eylül 2009
Bugün psikiyatrımı değiştirdim.1 senedir majör depresif tanısıyla ilaç kullandım.. İyileştim ben, artık ilaç kullanmama gerek yok aşırı özgüven var ve aşırı pozitifim dedim.İstediğim herşeyi yapıyorum düşünmeden, sonrası ne olur demeden toplum kurallarını hiçe sayarak.. 1 senedir ilaç kullanıyorum ve artık bıktım dedim.Ben söylerken not aldı ve ardından Yeni doktorum daha önce tehşisi konulamayan bipolar bozukluğa sahip olduğumu söyledi.
Yani manik depresif.
Tedavinin ömür boyu sürebileceğini ve ilaçlara ömür boyu devam etmem gerekebileceğini söyledi. Büyük bir yıkım büyük bir hayal kırıklığı ile şoka girdim o an birşey düşünemedim.Ne hissediceğimi bilmiyordum.Sustum.Beyin loblarımda maniye yenilerek kargaşa halinde birbiriyle çarpışan ve savrulan kelimelerimi özgür bırakamadım.
İlaç verdi.Ve acilen babanla konuşmam gerek dedi, Babam tatilde sevgilisiyle dedim.Beni arasın ona manik depresif hakkında bilgi vermem gerek dedi.
Öf iyice hasta psikolojisine sokucak beni.Halbuki ben gayet iyiyim.Fazladan bi kaç çılgınlığın kimseye zararı olmaz diye düşünüyorum.Her neyse..
Arkadaştayım bugün eve gitmeyi düşünmüyorum.
Blog halkı siz siz olun akıl sağlığınızı koruyun.

25 Eylül 2009

Deneyim vol.1

25 Eylül 2009
Bugün bir şey daha öğrendim blog halkı.
Kampüs hayatında kimse için birisiyle çakışma.
Kimse'yle muhabbetin bitebilir.
Çakıştığın kişiyede işin düşebilir.

24 Eylül 2009

WTF!

24 Eylül 2009
Seni hiç özlemedim.
Sevgilinle güzel zamanlar geçirmeye devam et.Dönme hiç.
İyi tatiller.

Baba.

23 Eylül 2009

Subconscious of world

23 Eylül 2009
Bugün yine ilginç bi rüya gördüm;
Doğa koleji üniformasıyla beykent ayazağa kampüsündeyim.
Doğadan arkadaşları görüyorum.Sohbet filan ediyoruz sonra arkadaşlar bana, sınav yapılacağını söylüyolar.Herkes bir gün önceden kimlik bilgilerini kodlamış sınav kağıdına, ertesi gün sınavda zaman kaybetmesinler diye..
Ama ben bi önceki gün derse girmediğim için cevap kağıdıma kimlik bilgilerimi kodlamamışım.
Sonra birden, bizim evin bahçesinde görüyorum kendimi rektör elinde cevap kağıtlarıyla geliyor ve bana bi tane cevap kağıdı veriyor.Gelmeseydim boşuna zaman kaybedicektin diyor ve kimlik bilgilerimi kodluyorum.Sonra rektör öğrencileri bizim eve çağırmış burda sınav yapıcakmış.Birsürü kişi bizim alt kata doluşuyorlar ve sınav yapılıyor.Sınavın bitmesine yakın rektörün işi çıkıyor ve gitmesi gerekiyor.Banada cevap kağıtlarını sen toplarsın yarın odama bırakırsın diyor.Bende rektörün gitmesiyle yapamadığım soruları topladığım cevap kağıtlarına bakarak yapıyorum. Oh mis:D

Bu neye delalet lan o yeah.Rektör filan:D
Bilinçaltıma koyim.Fanteziye bak.

22 Eylül 2009

Evim Evim Güzel Evim

22 Eylül 2009
Depreşen depresyonumun ekisiyle bütün bayramı yatakta uyuyarak geçirmeyi
planlasamda kadim dostum Elmas bütün planımı bozdu.Evime
baskın yaptı.Geceleri uyumayıp bütün geceyi cam tepesinde djarum içip, boğazdaki gemileri
seyrederek geçirdiğim için akşam üstü Elmas'ın sayesinde kalktım.
Kardeşine gidiceğini söyledi.Hemen hazırlan sende geliyorsun.Yat yat nereye
kadar anladık dss* tribindesin.

Bkz dss tribi:http://gshnt.blogspot.com/2009/09/hiclik-ifadesi-varsa-biraz-ondan-alaym.html

Ama normale dön artık!
Neyse gittik falan hoş sohbet muhabbet derken içmeyi planlayıp sabaha karşı açık tekel arama arayışına girsekte bulamayıp elimiz boş eve döndük.Kendimizi kretekle avuttuk.Orda kaldım.

Abi elmasın ne tatlı kuzeni varmış öyle dibim düştü yahu küçük olmasaymış iş çıkardı da:P

Yaşıtlarına acıyorum lan ben bile eriyip bittiysem liseli daha kendileri biraz daha büyüdükten sonra olabilir aslında ne olmuş kadın büyükse yani.Seda bacım kaç koca eskitti öyle.İdolümsün anam.[yalan]
add:Evim gibisi yok lan.valla bak.

20 Eylül 2009

Hiç bir penis hayat kadar sert değildir!

20 Eylül 2009
Bir fahişe sabaha karşı çok seksiymişim, öyle diyor

Gülüyoruz yalanına karşılıklı, anlayışlı

Dalgakıranlardaki banklarda çıkardı ayakkabılarını

Bak, dedi, köprü ışıkları siliyorlar yıldızları

Kazıyınca yaldızlarını, altlarındaki demir paslı

Ateşe vermeli onları ama

Her yerde yangın çıkışları..

Sordum, niye sattın diye yoksulluğunu?

Dedi, elimdeki sadece oydu.

Niye sattın vücudunu?

Daha mı kötü, dedi, satmaktan ruhumu?

Herkes, dedi, merak içinde

Ölümden sonra hayat var mı? diye

Boşuna düşünürler.

Sanki hayat varmış gibi ölümden önce

Sevdim seni ama bir şekilde,

Hüzün var diye belki gözlerinde

Eğer sever gibi sarılırsan da

Bu vücut sana bedava.

Aslında derdim; çok gençsin daha

20′yim dedi,

Ama ruhum tam 1000 yaşında!

Kayalar kesti ayaklarımı,

Yine de bir şey hissetmek güzel hala...

Bu dalgakıranda

Tek başıma bu vücutla fırlatıldım bu dünyaya

Aşk da basit, pişmanlık da,

Hayat hoyrat bu zamanda



Şahin kuşa, kuzgun leşe,

Ben değil bu dünya fahişe!


Korkum; çığlık atan adam gibi, tablodaki şakağımda ellerim



Hep kaçarken, tek kişilik dünyayı ben artık nasıl severim?

Anladım, senin kalbin birinde

Geceyle gündüz, o hep seninle

Sarıldı, ağladı saatlerce

O yine işe gitmeden önce

Aslında derdim; çok gençsin daha

20′yim, dedi

Ama ruhum tam 1000 yaşında!

Kayalar kesti ayaklarımı

Yine de bir şey hissetmek güzel hala

Bu dalgakıranda

Tek başıma bu vücutla fırlatıldım bu dünyaya

Aşk da basit, pişmanlık da, hayat hoyrat bu zamanda

Şahin kuşa, kuzgun leşe,

Ben değil bu dünya fahişe!

Dede ben Deist'im.

Desem evden kovarlardı herhalde.
Babaanne-dede ikilisi vefat ettikten sonra geriye kalanları memnun etme çabasından ibaret benimki.
'Dede ben deistim ve sizin kutladığınız dini bayramları kabul etmiyorum.Çünkü dine inanmıyorum'
Onlar için büyük yıkım olurdu elbet.
Gelenek ve göreneklerine bağlı.
Okuyup ayaklarının üstünde durabilen, övünülecek torun statümün tepetaklak olmasınıda istemediğimden bu bayram da Rol yapmayı tercih ettim.


Deyim yerindeyse 'eski toprak'ların inanç özgürlüğünü pek olağan karşılamamaları bilindik gerçekler arasındadır.Her konuda baskı görmüş insanlar, yeni neslin bu derece özgür düşünüp hareket etmesini hazmedemezler.
Onları hayal kırıklığına uğratmamak adına benden bekleneni yapmayı planlıyor, ellerini öpmeyi düşünüyorum.
Mantık olarak değerlendirmeye çalışıyorum bu olayı.İki büyüğümün içten içe istediği, onları onurlandırma merasimine uygun davranıp onları hoşnut edip, ellerini öpmek
; Evet benden büyüksün sana saygım var.Yaşanmışlıklarınada.. Ellerini başımın üstüne koyacak ve onlara somut bir delil bırakacağım.Üstünlüklerine dair.Onların egolarını tatmin edeceğim.
Bu çokda zor olmasa gerek?

17 Eylül 2009

Taksim' li Günler

17 Eylül 2009
Ltd'min kopan mi telini değiştirmek ve Kemancı'da birşeyler içip, akşamüstü kafası yapmak adına evden çıkan ben, Mecidiyeköy - Taksim metro koridorlarında ilerlerken klasik gitar ve yan flüt çalarak canlı müzik yapan iki arkadaşın yanına usulca yaklaşıp 'Merhaba bende eşlik etmek istiyorum' diyip çocukları birden dumura uğratmış olsam da, ikna kabiliyetimin sayesinde sarkı seçmeye başlamıştım bile:D
Repertuarınız nedir? diye sordum önce, biz sadece klasik çalıyoruz ve klasik repertuvara sahibiz cevabı beni hayal kırıklığına uğratsa da yılmadım.

Peki tamam, ben notaları söylicem ve sen şu ritimde çalıcaksın diyip, gitarın klavyesini tuttum ve gösterdim.(bunu yapmadan önce sırtımdaki elektroyu ve çantamı bir kenara bırakmıştım bile)

Seçtiğim parça Beatles - let it be idi .Tam benim geldiğim sırada çocuklara yaklaşan bir bayda 'Sürekli aynı parçaları dinlemekten sıkıldık, değiştirseniz?' dedi ve çocukların lafını kesip şimdi değişiyor zaten diyip adamı susturdum.

Kelepçe var mı, akordun hangi tonda, transpoze gerekir mi acaba, bi do basar mısın, sorularıma karşılık;
Kelepçe yok malesef dedi, hemen do akorunu bastı.
Duyduğum sesle transpozeye gerek kalmadığını anladım.
O an içime birileri ılık sular serpti..
'Oh be benim ton' dedim.
Ardından o, şarkıya do - sol -la -fa akorlarıyla arpej yaparak başladı.
Ben ise gayet rahat bi biçimde geçen insanlara bakıp ' When i find myself in times of trouble mother mary comes to me' sözlerini en yüksek frekansımla söyleyip, insanların dikatini bana doğru yönlendirmeye ve gitar kılıfının içine bozuk para atmalarını sağlamaya çalışmakla meşgul olup, içimden ' bunu da yaptın sonunda' diyerek önüme bozuk para atan insanlara gülümseyip şarkıyı sonlandırdım.
Ardından bize eşlik etmeyen yan flütçü arkadaşla ve gitarcıyla kısa bir muhabbete koyulduktan sonra, teşekkür edip ayrıldım.

Arkamdan heyecanını yitirme şeklinde ses duysamda, ruhum sürekli atraksiyon arayışındayken bunun olmayacağının farkında olaraktan ağızım kulaklarımda, yürüyen yolda adımlarımı hızlandırarak ilerledim.

-Metroya biniş-İstiklal Caddesi-

Dorock bar sokağının önünden geçerken, Dorock'a uğramayıp Orhan'a da ayıp edeceğimin farkına varsam da 'neyse bir dahaki sefere artık..' moduna girip, Kemancı yakınlarındaki dükkandan 11 mm'lik mi teli almaktan vazgeçip, spontane gelişen telleri komple değiştirme kararı ile gitarıma gıcır gıcır tel taktırmanın sevinci içersinde, mikrofon tutacağımında kırılmış olduğunu hatırlayan ben, yeni tutacak isteyip, satıcı telleri değiştirirken geçen zamanı bir iki muhabbetle değerlendirmek isteyip söze başladım;

Ben - Sizin işinizde gayet zevkli yahu, müzik aletlerinin arasında vakit geçirmek, hele ki müzik insanıysanız oldukça eğlenceli olsa gerek..

Satıcı - Birde bana sorun, dışarıdan öyle gözükse de
işler gayet durgun bu sıra, bişeyler kazanıcam ki zevk alayım!

Ben - Müzikle ilgilenmiyor musunuz?

Satıcı - İlgileniyorum elbete ama alaylıyım .Şimdiki nesil daha şanslı kurs alma ve internetten faydalanma olanakları var.Ve hangi gitar türünden başlamak istiyorlarsa ondan kurs alıyorlar.Bizim zamanımızda elektro gitar çalmak isteyeni klasik gitardan başlatıyorlardı..
Olanak farklılıklarını düşün.Öyle bi ortamda bir şeyler öğrenme ve müzik yapma gayreti gösterdim.Ona rağmen geçmişte İbrahim tatlıses (ve adını hatırlayamadığım bi kaç sanatçı'nın arkasında çalıştım dedi)

Ben- (Gülümsemenin ardından)Imm evet güzel Cv.

Satıcı - Sen biyerde sahne alıyor musun?

Ben - Evet çeşitli kolej okul kafe bar mekanda çalma deneyimine sahibim bende.. Hala da devam.

Satıcı - Para kazanıyomusun?

Ben - Evet ama bu işi para için değil zevk için yapıyorum.Gelirini müzikle kazanan insanlar, piyasaya hitab etmek adına kendi tarz ve kriterlerinden feragat edip 'piyasa malı' ortaya çıkarır oldular.Çevremdekilerden gözlemlediğim kadarıyla buda onları müzikten soğuttu.Çünkü ideallerindeki müziği yapamayıp kitlelerin istek ve arzusuna yönlenir oldular.

Satıcı - Haklısın müzik yapmak zor iş, su yüzüne çıkmak istiyorsan farkını ortaya koymalısın.

Ben - Evet doğru.

(satıcı bu sırada telleri takmayı bitirmiş gitarımı havaya kaldırmış bakıyordu)

Satıcı -Biliyormusun geçenki yurtdışı seyahatimde portatif gitarlar gördüm klavyesinden kasasına katlanabiyolardı, tekrar açıldıklarında ise akordu kaçmıyordu.

Ben -Mükemmel denilebilecek vasıflarda desenize!

Satıcı - Fiyatıda bir o kadar mükemmel

Ben - ahwghag (gülme efekti)

Ardından oradan ayrılıp Tekel'e uğradım. Djarum Black alıp Kemancının yolunu tuttum.
Merdivenlerden indiğimde elinde kameralarıyla , kameraman 2 genç duruyordu.
Biraz ilerledim ve içeride ismini bile duymadığım bir grubun röportajı yapıldığını gördüm ve kameramanlarla kısa bir muhabbete girdim.'Hangi kanaldansınız?' soruma karşılık
'Biz KKTC den geliyoruz ama sanırım grubun bi yerde programı varmış röportaj ertelendi...' cevabını duyduğuma sevinmedim değil.(İçerisi boşalıcak ve bişeyler içebilicem*.)
Ardından 'senide çekelim' Sorusuna gayet şaşırmış şekilde
'Nasıl yanieee' şeklinde cevap vermiş olsam da
Yılmadılar ve 'ünlü olursun işte' dediler.
'Ben buraya ünlü olmaya değil, bişeyler içmeye geldim'
diyip barın iç kısmına doğru ilerledim.İçeride bulunan farklı kanaldan gelen kameramanlar ve spiker alet- edevatını toplamaya yönlenmişlerdi ve sunucunun o kasıntı hal ve tavırlarına şahit olup kafasında Olmega şişesi kırmamak için kendimi zor tutmadım da değil.
Kasıntı karının mikrofonundan trt1 de bi program yaptığını anladığım, papucumun kanalı diye içimden dalga geçmek ve arkamda kameralarını toplayan yakışıklı kameramanların asılma teşebbüslerine götüm kalkmış bir modda tepki bile vermeyip sadece sigaramı yakmalarına izin verdiğim içinde ayrı bir gururla barmen'e yaklaşıp j&b istedim ve onların gitmelerini seyrettim.
Ordan bahçeye çıktık sohbet muhabbet derken çakır keyif olan ben oradan ayrıldım metroya binmeden önce Rock n Hero kahramanlarından;
şu sahsiyeti görüp öpüşme koklaşma merasiminden sonra diğer elemanları sordum.
Berk, Almanya'da
Oğulcan, Amerikaya taşındı
-A taksim'den taşındı yani ee orda nerde kalıcak
-Babasında
-Emre zaten Amerikada okuyodu biliyosun
-Evet
-Oda tatil için Almanyaya geçmiş.
-İyi bari, bi sen kaldın Türkiye'de ee sende ne var ne yok yahu niye burda bekliyosun?
-Bi kaç arkadaş gelicek onlara rasta yapıcam dedi.
(Onlar gelene kadar bekleyen ben, geldikten sonra ayrıldım.)
Tekrar metroyla Mecidiyeköy yapan ben taksiye binip evimin yolunu tuttum.

Taksim&Bar

İstanbullu olmama rağmen Taksim dışında eğlenmeye gittiğimi hatırlamıyorum. Kadıköy'deki mekanların güzel olduğunu söylemelerine rağmen iki bira içip kalkmak için Kadıköy'e gitmenin mantıksız olacağını düşünenlerdenim. Bana kalırsa, Anadolu yakasına huzur bulmak için (belli yerlerine) gidilir.

Taksim'se, eğlenmek için gidilebilecek, malzemesi en bol semttir. Gecenin yarısında oturduğunuz barda çıkan kavgalar işin tuzu biberi olur. Özetle Taksim güzeldir, eğlencelidir, tuhaftır ve bilimum benzeri şeydir. Biz de bu barlar deryasına bir rehber hazırlamak amacıyla Taksim'de bar turuna çıktık. Bilinen ve bilinmeyen detaylarıyla Taksim rock bar dosyası...

Dorock

Taksim'de mekanlara göre ayrım yapıldığında, rock barların son yıllarda en bilindik olanı Dorock'tan bahsetmek gerekli. İmam Adnan Sokak'taki (Vakko'nun karşı sokağı) ucuz rock bar havasından sıyrılan ve içine girdiğinizde gürül gürül heavy kültürünü hissedebileceğiniz bir mekan. Dorock tayfasında özellikle gotik hatun kişi sayısının bol olması sebebiyle bu hatunların sempatizanı olan "metalci" gençlik, akın akın mekanı doldurmaya başladı. "Hatunla, gotikle, punkla işim olmaz ben müzik dinleyip kafa dağıtmaya geldim," düşüncesinde olanlar zaten kendini fazlasıyla belli ediyor.

İki kattan oluşan ve sahnesi bulunan barda hemen her hafta amatör rock gruplara yer veriliyor. Mekanı özel kılan önemli ayrıntılardan birisi ise Türkiye'nin ilk metal barı olması. Hafta içi ve hafta sonu klip gösterimleri ve underground metal müzik esintilerinin hissedilebileceği Dorock, ayrıca sürekli müşterilerinin bara gelemediği günlerde internet üzerinden yaptığı canlı yayınla aradaki bağı koparmıyor. Büyük bir konser ve klip arşivine sahip mekanda şişe bira fiyatı 4 YTL.


Peyote

Taksim'de canlı müzik çalınan mekanlardan en önemlilerinden birisi Peyote'den bahsetmeden geçmemeli. Yazının başlangıcı metal barla olsa da yavaş yavaş daha alternatif tatlara kaymakta fayda var. Hafta içi ve hafta sonu bir çok grubun sahne aldığı mekan üç kattan oluşuyor. Öğlenleri teras katında çay kahve içip, akşam olduğunda da bir alt kata inip canlı performanslara eşlik edebileceğiniz Peyote'de bira fiyatları 4-5 YTL arasında. Peyote gençliği renkli ve eğlenmeyi seven sabit bir tayfadan oluşuyor.

Jolly Joker Balans

Balans ve Manevra filminden dolayı bir sürü insan Balans'ı (yeni adıyla Jolly Joker Balans) Teoman'ın sanarak ciddi bir yanılgı içine düşmüş bulunuyor. Canlı performanslar dışında müzik tarzında kendini sabitlemeyen mekanda bira damıtımı ve yapımı hakkında bir öngörü sahibi olabilirsiniz. Canlı performanslarda yerli ve yabancı gruplara yer veren Jolly Joker Balans iç dizaynı ve yıllardır kemikleşmiş seyircisiyle Taksim'in en bilinen barlarından biri. Bir fiyatı ise 8 YTL. Zaten kış da geldi, sahlep içilir...

Babylon

Babylon, gerek izleyici kitlesi gerek canlı performanslarının kalitesiyle son yılların en önemli markalarından biri. Yerli ve yabancı birçok gruba sahnesini açan Babylon, Taksim'in şüphesiz en iyi canlı performans izleyebileceğiniz mekanlarından biri. Mevzu bahis edilmesi gereken bir nokta, Babylon'un fiyatları tabii ki. Babylon'a sevgili götürülmez, götürülüyorsa da harçlıkla gitmemek lazım acır, acıtır diyelim... Orada da sahlep içilir, muhallebi yenir...(Her şey öğrenciler için)

45’lik

Canlı performansları olmasa da gönüllerde taht kurmuş bazı mekanlar var, ki tatlarından yenmez. Yıllardır bildiğim ve ara ara uğradığım 45'lik, bunlardan birisi. Geçen kışın ortalarında yol parasını ayırıp geriye kalan 1,5 YTL'ye bira içmemi sağlayan güzel bir bardır (Biranın 1,5 YTL olmasına bana özel değildi, öyle bir kampanya yapmışlardı; neden, bilemiyorum...). İçeride çalan müzikten bahsetmek gerekirse, Şebnem Ferah çığlığından sonra Alice Cooper hırıltısı duyulabiliyor. Müzikler arasında o kadar hızlı geçiş yapıyorlar ki, yaşlanıyorum hissine kapılıyorum. Son olarak içkiyi fazla kaçırdığınızda sevgili mekan çalışanları (45'lik'i çok seviyor olduklarından!) Bir bira fiyatı yerine iki bira ücreti alıyorlar. Fark ettiğinizde pek hoş olmuyor gerçekten...

Bohem

Yavaş yavaş daha sakin ve yine rock mekanlara geçildiğine bohem'den bahsedilebilir. Yabancı rock parçalar dışında yerli grupların sesini de duymanız mümkün. Bira fiyatının ucuzluğuna kapılıp (3,50 YTL) ölçüyü kaçırdığınızda Tanju Okan isteği yapmanız olası. bohem'in üst katının merdivenlerine dikkat etmek lazım, maazallah merdivende kol-bacak bırakma olasılığı yüksek...

14 Eylül 2009

Hadi sizinle bir oyun oynayalım.

14 Eylül 2009
Resimler arasındaki 7 farkı bulun bakalım.




















Tanımsız.






Yazıya yaptığım yorumu blog yaptım.

Önce televizyon dizileriyle, Türkiye'nin büyük kısmını oluşturan televizyon kitlesinin beyinlerini yıkamaya ve tarafsız haber görmemeye başlar olduk.Küçük bir böcek gibi her istenileni yapan moronlar topluluğu insanları,direk kaynar kazana atmadılar.Önce kazana atıp suyu yavaş yavaş kaynattılar,evet bunu yaptılar.Düşüncelerini adeta yılanın zehiri gibi içimize akıttılar.Önceden dini kanallar haricinde tv programlarında ne türbanlı bayana ne de din adamı diye nitelendirilen şahısların verdiği fetvalarla kaşılaşılırdı, ramazan ayında çok daha artış olsa da ay öncesinde sıkça bu kategoride insanlar görüyor olup'Neden kimse rahatsız olmuyor' diye düşünüp, farkındalıklarımızın azaldığı,farkedilen ve 'Dur!' dememiz gereken şeylere de zamanla alıştırılıp,normallikçerçevesinde değerlendirmeye zorlanılan bizi koyun küsürü haline getirdiklerine mi yansam. Yoksa; Vahşi bir cinayete kurban giden bir gencin katillerine gereken cezayı vermekten aciz otoritelerin “kızlarına sahip çıksalardı” (bkz: Celaalettin Cerrah), “ya davulcuya, ya zurnacıya” (bkz:Recep Tayip Erdoğan) tarzı demeçlerine; yegane suçları yılbaşını diledikleri gibi kutlamak olan üniversite öğrencilerin zehirlenmesinin sorumluluğunu adeta örtercesine sarfedilen “gençler yarıçıplak vaziyetteydi” gibi aşağılık zırvalara (bkz: Veysel Karani Demir); zaten daima hor görülmüş olan eşcinsel vatandaşlara vurulan “eşcinseller de eşitlik istiyor, verecek miyiz? tabii ki vermeyeceğiz!” minvalindeki darbelere (bkz: Burhan Kuzu); kendi taraflarından olmayanlar bir felakete kurban gittiğinde “7.4 yetmedi mi?”, “allah cezalandırdı” – kuran kursu binasi çökmesi sonucu ölen çocuklar için ise “allah yolundaki şehitler”, “boyunlarını uzatmış kurbanlar” (bkz: http://www.herkul.org/...li/index.php?article_id=6041 ) tipi tiksindirici dinci yakıştırmalara; “din elden gidiyor” döviziyle yola çıkanların katliamlarına (bkz: Madımak), (bkz: 18 Nisan 2007 Malatya yayınevi baskını), (bkz: Turan Dursun), (bkz: Bahriye Üçok) (bkz: saydıkça bitmemesinden dolayı yazamadığım daha niceleri); güvercinlere kıyabilen katillere yakılmış dini motifli pseudo-şiirlere (bkz:plan yapmayın plan); bir yandan evrim teorisinin her yönden sansürlenmesine (bkz: Bilim ve teknikte Darwin'e sansür!), (bkz:Bu site mahkeme kararı ile engellenmiştir) – diğer yandan ağız ishalinden muzdarip mantık düşmanı şarlatanların (bkz: Adnan Otar) ulusal bir kanalda (bkz: Habertürk) boy gösterebilmelerine; din sömürücülerinin kazıklarına (bkz:Yeşil Sermaye), (bkz:Deniz feneri); ülkenin başındaki şahısların eşlerinin “örtündüğümde intihar edecektim” (bkz: Emine Erdoğan), “15 yaşında evlenmemle örtündüm ve okulumu yarıda bırakmak zorunda kaldım” (bkz: Hayünisa Gül) gibi itiraflara; nüfus cüzdanındaki ‘din hanesi’, okullardaki zorunlu din dersleri gibi saçma uygulamalara mı?

Fazla ıslak bir gün


Add: Ağzımın 242345 metre açıldığına takılmayınız.İki eli havada 'piiiz' modunda takılan şahsiyet, orta parmağımı ısırdığı için surat ifademden de anlaşıldığı üzre gülmekle pöykürmek arası sıkışmış ve ikisinide yapamayıp 'aaaaaaaaaaah' modunda acı içinde kıvranmayı seçmiş olan kızıl saçlı kırmızı gözlüklü şahtiyet benim.
Evet o benim:D


Ter kokulu, tüm günü +bonus rock card'la yapılan fastfoot + bira + su üçlüsüyle tamamlayıp, seyyar wclerde boşaltım yapan, müziğin ritmiyle sabaha kadar dans eden ve gün aydınlanmaya başladığı zaman ise 1km yol yürüyüp kamp alanına varan, sarhoş kafayla 5-10 dakika çadırı bulma telaşesine giren, çadır bulma işleminden sonra çadırda uyuma teşebbüsü gösteren ancak gerçekleştiremeyen, sonraki günlerde gerçekleştirse bile öğleye kadar uyuyabilen. (Çadırın içinde kalmak sıcaktan malesef namümkün) Kalkıp sıcaktan bolca su+bira tükettiğimiz ve midemizin, günlerdir ne meyve ne de sebze sindirememiş, düzensiz ve eksik beslenmiş olmasına istinidaden isyanını 'goruldayarak' göstermiş olmasına (e haklı tabi ne vitamin alıyoruz ne bişey oda halsizlik yapıyo neticede) bile dayanan o yorgunlukla açbilaç tekrar festival alanına 1 km yürüyüp karın doyurma, ardından içkileri alıp sahneye doğru ilerleme enerjisine sahip varlıkları görmektesiniz.
Reader:Yürüyün be kim tutar sizi!! Rock n HERO.:D
Sadece anlatılanlarla yetinseniz de sıcak, ter, kir, içki ile bütünleşen pörsümüş insan modeli olmadığınız için şanslısınız diyebilirim.Nitekim kaçırdığınız şeylerin çok daha fazla olduğunu söyleyerek ettiğim motiveyi geri alma konusunda da birebir olduğumu söylemeden geçemiyeceğim.
Tazyikli suyla ferahlama imkanı bulan ben, olayı biraz abartıp barikattan eğilip önümdeki iriyarı görevliye seslendim.
'SU SUUUUUU '(çok acıklı lağn)
Oda hortumla, suya aç çiçekleri sulayan bahçivan edasıyla, ne kadar makbule geçtiğinin farkına varıp, olayın gazıyla sırıtmaktan ağzı 5 karış açık kalmış görevliye seslendi.Bayan görevli biraz yaklaşıp önce suyu püskürtmeyi tercih ettti.Kadının yaptığı bu atak bile saçlarımın ıslanmasına yetmişti (en çok stres yaşadığım nokta ise saç rengimin akacağı endişesi oldu, kızıl kullanmak zor bayanlar çok iyi bilir.. (add:Her duşda bir ton açılma kabasitesine sahip renk;kırmızı ve tonları)
'Yetmediiiiiiiiii!!!'
Diye bağırdım.
Ardından tekrar geldi ve 'Ey kafanı ıslatayım' dedi.
Dediğini tereddütsüz yapan ben, kızgın güneşin sıcaklığıyla kurumaya meyilli saçlarımı erkek arkadaşımın omuzlarına çıkarak bir o yana bir bu yana sallarken kendimi şampuan reklamlarında hissetmedim de değil :P
Aradan bi kaç şarkılık zaman geçti ve ben içkinin etkisiyle yine gaza gelip görevliye seslendim oda akabinde kadını benim olduğum istikamete yönlendirdi
Tekrar ıslat!!!!!!
Şeklinde istek gelince dayanamayıp o gazla üzerime tazyikli suyu doğrultan sadist görevlinin, basınçlı suyu sayesinde 5-6 sıra gerileyerek seyircilerin arasına girdim.Tutup beni öne doğru ittiler ve yerime gelmeyi o sayede başardım.Suyun üzerime gelmesiyle zaten insanlar bi dumur moduna girdiler bi tırsıp açıldılar kenara filan.
Medyadan arkadaşlara iyi malzeme çıkardığımı belirterek Rock n Coke heyecanını iyi yansıtan gençler arasında yer aldığımı düşünüyorum.
Görevlilerin arasındaki basın ekibide yaşanan bu küçük kaosa şahit oldu ve
Şak şak şak deklanşörler patladı filan sonra arkadan bi ses işittiğimi hatırlıyorum;
- Kadına küfür mü ettin naaptın:D
Olayın şokuyla kilot - sütyen kombinesi dahil üzerimde bulunan kumaş parçalarının her santimetre karesi sırılsıklam olsa da gülmekten yerlere yatan ben, içki ve müziğin eşliğinde dans edip 'güneş kurutsa bari' şeklinde iç geçirmelerimin üzerinde durmayıp kadim dostlarımın gazıyla görevli kadını tekrar çağırdım.
Kadın - Yeter artık zatüre olacaksın!
Demesine rağmen saçımı ıslat diretmelerime dayanamayıp son bir kez daha saçlarımı yıkadı
(o an aklımda, ne akmaya yüztutmuş bakır kızılı saçlarım ne de dağılmış yüz makyajım vardı)
Sadece gülme krizi yaşadım.
Cebimdeki kapaklı cep telefonumun ıslanarak mefta olduğunu çadırda soyunurken anlayan ben, geriye kalan son 2 günde aileme ve yakın çevreme ulaşamayacak resim & video çekemeyecek olmanın azabı içerisinde;
'Ulan .ıçtık yahu şöför arabayla gelicekti almaya, bu yorgunlukla yol mu çekilir' repliğine girmiş olsamda şöförsüz dönüşünde ayrı bi tad verdiğini belirtmek isterim.


Özledim lan.Bana atraksiyon lazım.
Add:Kusmak yok yola devam!:D



FESTİVAL ALANI VE BİZ:D

















































Döllenmiş yaratıcılık derlemelerimden seçmeler 2

Tanrı göz kırptı bana.
Evet gördüm!
Agnostik bedenim dondu kaldı bir anda.
Arkasında durduğum tüm düşüncelerin aslında hiç*likten ibaret olduğunu farkettim.
Tanrıyı gördüm.
Gülümsedi bana, 'Geçecek dedi hepsi son bulucak bi gün.
Benim yansımalarım bunlar beni hissetmen için verdim hepsini sana.
Değerler yükledim
Sevinçler verdim ve aldım.
Acı verdim.
Almadım.
Sevgi verdim sonra, gerçek ve yalan.
Kalp verdim ayırsın diye kapakçıklarında kirliyi ve temizi.
Alsın içine atardamardan sevgiyi dolaştırsın tüm vücudunda, içinde hisset beni istedim.'
'Ben sevgiyim' dedi Tanrı ve sonra devam etti
'Yalnızlık verdim.
Almadım.
Yalnız kal bana sığın diye..'
Yaptım ama değişen bişey olmadı,
Aynadaki suretim ve ben başka kimse yok etrafta.. dedim
Ve sonra sen somut değilsin ki, seninde yaşadığım sanrılardan ne farkın var?
Olmasını istedigim düşlerden?
Geçmişe baktığımda gördüğüm buhulu anılardan,
Hepsi soyut.
Hepsi beynimin içinde
Sende soyutsun
Yoksa sen herşey misin?dedim
Sustu.
Cevap veremedi.
Durdum.


Yarattıklarından mikrop aldım, akyuvarlar yenildi bu savaşa ve içimdeki sevgiyi hedef aldılar; Seni.
Perikardı deldiler vücudum antikör üretemedi, savaşamadı yarattıklarınla atamadı mikrobunu onların..
İçimdeki sen ölmek üzere şimdi. Son sahip olduğum sevgiyi de kaybetmek istemiyorum.
O Soyut sen'i...
Tanrım ruhlar aleminden ilaç gönder bana!

... Goshenit


13 Eylül 2009

Depresif enfeksiyon.

13 Eylül 2009

[This is not how I want it to end]

Now that you're gone I'm trying to take it , learning to swallow the rage and I'll smile and I'll learn to pretend.



Dss ile olan bağlantım kesildikten sonra kendimi toparlayamayıp içkiye vurdum.Çevremdekilere sürekli onu anlatıp zamanımı yaşadıklarımızı düşünerek geçirdim.O olmasada anılarla onu yaşattım içimde.Herkesi ona benzetip kimseyi onun yerine koyamadım.
Ağlama krizleri.Manasızca durgunluklar.İçip dağıtmak.
Uyandığımda başka birinin evinde başka birinin yatağında olduğumun bilincine vardıktan sonra kendimi banyoya attım.Ölmek istedim o an kaybolmak yok olmak.
Engel olamadığım, ızdırabımı daha da arttıran soruları sormaktan kendimi alıkoyamadım.
Ne arıyordum orda ben, bu bana yabancı adamın yatağında ne yapıyordum?
Kokusu, teni..
Her şeyi yabancıydı bana..
Böyle bir sabahı bir daha yaşamamak için söz vermiştim oysa kendime..
Bir daha kendimi -ona benziyor diye- bir adamın kollarına atmayacaktım ben..
Aptallıktı benim yaptığım..Kocaman bir aptallık..
Ordan öylece uzaklaşmak geldi aklıma sadece..
Tek bir iz bile bırakmadan kaybolmak, buharlaşıp uçmak..
Toparlandım ve evden çıktım.
Yol boyunca ağlayarak eve geldim, duşa attım hemen kendimi..
Garip hissediyordum..
Yorgun, kirlenmiş..
Ne zaman kendime olan saygımı bu kadar yitirdim diye düşündüm..
Hatırlamıyorum..
Buz gibi suyun altında hıçkıra hıçkıra ağladım.
Ayılamadım ve anlayamadım hiç birşeyi
Defalarca keseledim kendimi..
Derimi kızartana kadar..
Kendimi keselerken vücudumdan gitmek bilmeyen illet bir lekeyle savaşıyordum sanki..
Ne kadar keselersem keseleyeyim deri aynıydı ama..
O adamın tenine değmişti bir kere..
Pişmanlık değildi hissettiğim, sadece nefret..
Ben ne zaman kendimden nefret etmeye başlamıştım ki?
Bilmiyorum.
Kurtulmaya çalışırken izlerinden daha beter ona saplandığımı farketsemde her seferinde başka birinde arıyorum onu
Basitleştiğimi bir kez daha farkediyorum.
Sığınacak bir liman aradım belkide.
Üstelik bu ilk değildi.
Ne zaman kabullenicem onsuzluğu ne zaman onu başkalarında aramaktan vazgeçicem.
Ne zaman kendimi sevmeyi öğrenicem
Kendime değer vermeyi.



'Bazen bir vücudu sarıyorum banıp parmağımı tadına bakıp, gözümü sevmeye karartıp yapamıyorum.Acı bir tad kalıyor ağzımda bazen yutup unutup, bazen tükürüyorum.
Bazen ayılıp, uyanıp bir nefesle yanımda adı yok.Sırtı var bana dönük, bükük.

Hiçlik ifadesi varsa biraz ondan alayım.

Always the worst way to start .



Because maybe u're gonna be the one that saved me and after all u did my wonderwall ..
add:didn't put name a relationship , didn't put name has been leave.




'''Still Running uphill swimming against the current i wish i weren't so fucked feels like im stuck lost in a sea of mediocrity slow down, u're thinking too much Where is your soul? u can't touch the way i play or tell me what to say u're in the way of all that i believe in .. '''



Sözleri iliklerime işlerken dudaklarım şarkı sözlerini mırıldanıyor ve Dss* bana doğru bakıyordu.Bi djarum yaktım.İçime bi nefes çekip arabanın camından üfledim.Ardından ona yaklaştım ve dudaklarına sigarayı tutuşturdum.Yanımda sevdiğim adamın bulunması yüzümdeki manasız sırıtma ifadesinin tek sebebiydi.Ama belli etmeme çabası içerisinde, narsist maskemi yüzüme takarak onla ilgilenmiyormuşum havası yaratmak için elimden geleni yapıyordum.



Klasik kız tripleri; kendini ağırdan satmak.



Tarabyaya geldik.Sitesinin önünde arabayı parketti.Laptop ve çantamı taşısın diye eline tutuşturdum.Bu niye bu kadar ağır dedi ve laptop çantasının içinde Olmega şişesinin olduğunu hatırlattım daha sonra asansöre binip evine girdik.Odasına girip toplu olmasına şaşırdığım yatağına oturdum.Annesi İstanbul dışında diye yemek hazırlamaya gelmiş olsamda hiç bir yemek yapmayı bilmiyor olmanın ezikliğiyle mutvağa girdim.Dolabın sebze ve kahvaltlık türüyle dolu olmasına rağmen bişey yapmayı bilmeyerek sordum.



Ben -Makarna yapayım mı?



Yumurta mı yapsam? şeklindeki sorularıma önce suratını ekşitti sonra güldü.Ardından bende güldüm.



Dss - İçmeye mi başlasak?



Ben - Aç karnına çarpmasa bari yemek mi spariş etsek?



Dss - Bugün bana sen yemek yapıcaktın dimi:D



Ben - Evinizde bişe yokmuş n'yapayım ben öyle her yemeği yapamam moduna girdim.Sonrada yemeğin ardından içkiye başlamak için biraz bekleniceği aklıma geldi ve yemek spariş işinden vazgeçtiğimi söyledim.



dss'nin yatağına oturdum.İçki koleksiyonları dikatimi çekti ve yanında duran LTD'ler.



Ah gitarcı sevgilim benim:D



Gelmeden önce bendeki mikrofonu getirip bestelerimize birer göz atarız teklifi sunsamda



hayır gerek yok bugün müzik yapmayacağız cevabı aklıma başka sorular getirmedi değil...



Bugün ne yapıcaz lan moduna girdim içimden:D



Yataktan kalkıp mutvağa gidip ne yapıyor diye kontrol etmek istedim.Tuzluğu alan ben limonları ona kestirip odaya getirttim.Yatağa oturdum.



Dss - Başla



Ben - Hayır sen



Dss - Aynı anda diyip uzlaşma taraftarı oldu.



ben ise kabul ettim.



Dss tuzu elinin üstüne döktü banada bir miktar serpti ve yaladıktan sonra shotladık ardından limonla içimizi ferahlattık.



İçim yanmaya başlamış tekila yarılanmıştı.Ardından hararet saçan dudaklarını dudaklarıma yaklaştırıp emmeye başladı.



Ayrıntıya girmicem:D



Şişe bitti.



Kustum.



Duşa girip çıktı.



Ardından evime bıraktı.



İşin garibi bu kadar atraksiyondan ve kusmuktan sonra ben nasıl oluyorda herşeyi hatırlıyorum?



Add:Normalde içip kussam unuturdum.Yaşadım da..

Kömürün karasından, Bakırın kızılına



add: Elimdeki mikrofonun jackının olmamasına takılmayın.Sadece resimde yok. O mikrofon öksüz değil:D







Renk değiştirmede başta büyük tereddüt etmiş olsamda yeni saç rengime gelen tepkilerin olumluluğu siyaha uzun bir müddet daha ara vereceğime büyük etken oldu demek yerinde olur.

reader:Evet tek kelimeyle Kızıl!!

Have no friends not equal to yourself

Ne sizin ortamınızı bilir ne de sizin kapasitenizdedir.Arkadaşlıkta ortak paydada buluşmak önemli.Payınız fazla bile olsa aynı kategoride olmak her zaman artı puan kazandırır.Girdiğiniz ortamlarda sizi rezil değil, vezir yapabilecek statüde biriyle takılırsanız her zaman karlı çıkarsınız.
Payı fazla olan, eksik olana verecek ve eşitleneceksiniz.Bu paylaşım birbirinizin yeni şeyler öğrenmesine katkıda bulunacak.Ve her durumda karlı çıkan siz olacaksınız.Günümüzün emperyalist ilişkilerinde her ne kadar 'aldım verdim ben seni yendim' durumu söz konusu ise de fake emotion alışverişinde bulduğunuz ve her 'ortak payda' da nitelendirilen şahsiyetin real friendship vasıfları bulundurmadığı ve bu konuda dikatli olmanız gerektiğin önemle tayin etmek isterim.

Reader - E biz bunları zaten biliyoruz.
Author - Bazen bildiklerini gözardı edersin ve küçük hatırlarmalara ihtiyaç duyarsın işte bu o.
Reader - Yok benim hafızam kuvetlidir.Hatırlatmaya ihtiyaç duymam. bkz: Narsist okuyucu tipi.
Author - O zaman al sana benden aduket.

12 Eylül 2009

Sentetik Sezar

12 Eylül 2009
Tut seninle farklı insanlarız
Gözbebeğinde parlayan yıldız
Al sömür yut
Dünya durur bugün
Hiç bilinmez
Yarın suçlu kim

Örtük yüzüm diz çökerken
Göster beni aletin doluyken
Dök üstüme sıcak suyunu
Hakkın sende kalsın
Sessizim bu ses senin
Öldürdün beni sezar
Yaşatmadın, nefes almadım.

Bir oda var
Hem ufacık hem gözü görmez
Her yerine bağ dolanır sürünürken
Dur dokunma! Cismin bulaştırır
Bir odam var hiç görmediğin.


"Hakkın sende kalsın" dizesiyle yaptığı gönderme de bambaşkadır.
Vide; Giving unto Caesar that which is Caesar's.

Üf Püf


Dünyaca ünlü edebiyatcıların garip ölümleri


Euripides ,Yunan Oyun Yazarı- Makedonya kralı Archelaus’un çılgın köpekler tarafından parçalandı.
Francis Villon, Fransız Şair - Bir papazı öldürdü ve serbest kaldıktan hemen sonra linç edildi.
Christopher Marlowe, İngiliz Oyun Yazarı – Gelen hesap üzerine çıkan bir bar kavgasında hançerlendi.
Richard Lovelace, İngiliz Şair - Shoe Lane’de Gunpowder Sokağı’nda “çok adi bir konut”ta bir yoğaltmaya maruz kaldı.
Thomas Chatterton, İngiliz Şair - 17 yaşındayken arsenik içti. Görünüşe bakılırsa fazla tanınmadığından dolayı ümitsizliğe kapılmıştı. Öldükten sonra popülaritesi arttı. (Chatterton’un babası oturdukları şehirde belirsiz bir yeteneği yüzünden oldukça iyi tanınıyordu – yumruğunu ağzına alabiliyordu.)
Lord Byron, İngiliz Şair - Sıtma ateşini düşürmeye çalışan doktorlar tarafından öldürüldü. Son sözleri: “Artık uyumalıyım.”
Percy Bysshe Shelley, İngiliz Şair - İtalya, Spezia’da deniz yolculuğu yaparken boğuldu, vücudu daha sonra sahilde yakıldı. (Shelley’nin kalbi yakılmadı ve karısı Mary Wollstonecraft Shelley’e verildi.)
Honore De Balzac, Fransız Yazar - Çok fazla kahveden boğuldu.
Edgar Allan Poe, Amerikalı Yazar - Beyninde yaşadığı akut tıkanıklık yüzünden öldü. Ölümünden birkaç gün sonra Baltimore sokağında bir başkasının ayakkabılarını giymiş bulundu.
Leo Tolstoy, Rus Yazar - Soğuk bir kış gecesinde bir tren istasyonunda donarak öldü.
Ambrose Bierce, Amerikalı Yazar - Pancho Villa’nın ayaklanmasını bildirirken Meksika’da gözden kayboldu. Eşkıyalar tarafından öldürülmüş olabileceği söylenir.
Arthur Rimbaud, Fransız Şair - Bir sifilis kurbanıydı. Sağ bacağı kesildi, felç geçirdi ve yavaş yavaş komaya girdi.
Lionel Johnson, Britanyalı Şair - İnanılana göre içtiği bir gece bar sandalyesinden düşerek öldü.
Sherwood Anderson, Amerikalı Yazar - Bir kokteyl partisinde bir kürdanı yuttuktan sonra karınzarı iltihabı geçirdi ve öldü.
Jack London, Amerikalı Yazar - Aşırı doz morfin alarak uremiden 40 yaşındayken öldü.
Vachel Lindsay, Amerikalı Şair - Dezenfektan içerek kendini öldürdü.
Virginia Woolf , Britanyalı Yazar & Eleştirmen - Ceplerini taşla doldurarak kendini Ouse ırmağına bıraktı.
Franz Kafka - Veremden öldü ve vücudu Prag-Straschintz’de yakıldı. İsteği; tüm çalışmalarının ölümünden sonra yok edilmesiydi.
Ezra Pound - İkinci Dünya Savaşında faşist propagandanın yayılımını sağladığı için, vatana ihanetten tutuklandı. Daha sonra zihinsel hasta olduğu bildirildi ve Washington’daki St. Elizabeth Hastanesine kaldırıldı. 1958 yılında tahliye edildi ve İtalya’da münzevi bir şekilde öldü.
Maxwell Bodenheim, Amerikalı Yazar - Manyak bir bulaşıkçı tarafından 22 kalibrelik bir silahla öldürüldü.
Sergei Yesenin, Rus Şair - Bileklerini kesti kendi kanıyla en son şiirini yazdı (“Hoşça kal arkadaşım”) ve Leningrad’da bir otel odasında kendini astı.
F. Scott Fitzgerald, Amerikalı Yazar - Haftalık birkaç dolar alarak sinema yazarı olarak çalıştığı Hollywood’da kalp krizi geçirerek öldü.
John O’Hara’ya göre Fitz “kitap dükkanlarına farkında olmadan dadanan erken göçen küçük yaşlı adam”dı.
William Faulkner, Amerikalı Yazar - Attan düştükten sonra kalp krizigeçirdi.
Hart Crane, Amerikalı Şair - S.S. Orizaba’da New York yolundayken Karayip Denizine atladı; varsayılana göre son olarak “Hoşça kalın hepiniz” dedi.
Ernest Hemingway, Amerikalı Yazar - Idaho, Ketchum’da bir av silahı ile beyni uçuruldu. Thomas Wolfe, Amerikalı Yazar - Beyinsel bir enfeksiyon geçirdiğinde 243 cm olan el yazmalarını editörlerine bıraktı. Kuzey Carolina, Asheville, Riverside Cemetery’de defnedildi. “…son sefer, en uzunu, en güzeli.”
Nathanael West, Amerikalı Yazar - Dur işaretine karşı çıktıktan sonra bir araba kazasında kendisi ve karısı öldü.
Robert E. Howard - Bütün akşamı komada olan annesinin başucunda nöbetçi olarak geçirdikten sonra sabah kendini vurdu; annesi de olayın olduğu akşam öldü.
Tennessee Williams, Amerikalı Oyun Yazarı – Hap almak isterken kutu kapağını yutarak boğuldu.
John Berryman, Amerikalı Şair - Mississippi Nehri’nin üzerinde bulunan köprüden aşağıya atladı. İnanılana göre yoldayken yoldan geçenlere el salladı.
Dylan Thomas, Galli Yazar - Amerikada konferans turundayken alkolden zehirlendi. “Peş peşe 18 viski içtim… Sanırım bu rekor.”
Roland Barthes, Fransız Eleştirmen & Filozof - College de France’in önünden geçen bir çamaşırhane kamyonunun altında kaldı. “Edebiyat soru eksi cevaptır.”
Jack Kerouac, Amerikalı Yazar - Florida, St. Petersburg’da annesinin evinde “The Galloping Gourmet”i izlerken mide kanaması geçirdi.
Anne Sexton, Amerikalı Şair - Evinin garajında karbon monoksit içip kendini zehirleyerek intihar etti.
Sylvia Plath, Amerikalı Şair - Kafasını fırına soktu.
Jerzy Kosinski, Polonya Doğumlu Amerikalı Yazar - Küvetteyken başına poşet geçirerek intihar ettiği söyleniyor.
Seth Morgan, Amerikalı Yazar - Golden Gate Köprüsünden San Francisco körfezine motosikletle bir giriş yaptı.
John O’Brien, Amerikalı Yazar - Leaving Las Vegas kitabının film haklarını sattıktan hemen iki hafta sonra intihar etti. Kitap bir intihar mektubu muamelesi gördü.
Aleksandr Puşkin: Rus şair, yazar. Eşinin sevgilisi olmakla itham ettiği Georges d'Anthès ile girdiği düelloda vuruldu. 3 gün sonra öldü.
Otto Weininger: İlk kitabı cinsiyet ve karakterin yayınlanmasından kısa bir süre sonra Beethoven'ında ölmüş olduğu evde kendini silahla vurarak öldürdü. 21 yaşındaydı.
Andrés Caicedo: Kolombiyalı yazar. Yaşam 25'inden sonra yaşamaya değmez dediği söylenir. Sözüne uymuş, 25 yaşında intihar etmiş.
Stefen Zweig: 1941 yılında Bezilya'da yaşarken, Avrupa'nın durumuna üzüntüden eşiyle birlikte intihar etmiş. Urmuz: Dada akımının kurucularından. Sebepsiz yere intihar ederek herkesi şaşırtmış. Anlaşılan sanatına uygun olmak istemiş.
Emilio Salgari: İtalyan yazar. Samuray usülü boğazını ve midesini bir kılıçla keserek intihar etmiş.

Victor Hugo


Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?

Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?

Sevmek için güzele mi bakmalı?

Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?

Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?

Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?

Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?

Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?

Solması için gülü dalından mı koparmalı?

Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?

Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?

Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

11 Eylül 2009

Lügat-ı Güzaf

11 Eylül 2009

Uzun bi yolculuk ...
Farklı duraklarda durup rota değiştirme mecburiyetinde kalsamda, hayatın beni şuan götürdüğü güzargahta hızlı ve kendinden emin bir şekilde ilerliyor olmak..
Geçmişe baktığımda acı biber tadındaki pişmanlıkları gözardı etmem bu sebebten olsa gerek..
Bir çok sahne deneyiminin ardından şuan durgunlaşan hayatımın bana getirisi ise kendimi dinliyor olmam ve prestissimo tempoda düşünceler trafiğinde karmaşaya dalan beyin nöronlarımın sarfettiği efor yüzünden yorulması, hayatımın muhakemesini yapmak ve bazı gerçeklerin farkına vardığımın bilincinde olmaktan ibaret olsa gerek...

Add: so-called advantage

Okuyucum yorulmasın, Leb demeden Çorum moduna girebilsin diye ve yazıyı daha anlaşılır kılmak için ;

bkz: prestissimo = Müzikte kullanılan bir terim olmakla beraber 'çok hızlı tempo' anlamındadır.

add:İtalyanca müzik terimidir.

Ne kadar avun, o kadar yenil

Örümcek beyinlerin ağ tabakalı teorileri
''Böylesi daha hayırlıdır!''
Aptalca telkinlerden nefret ediyorum.
Pasifize edilmemize savaştırılmamamıza sindilirilmemize
Moronca düşünceler yayılırken beyinlere
Gerikafalı mutantlar olarak yaşamaya devam etmemize
Farkındalıklarımızın neticesinde görünenlerin aslında yanlış oldugunu bilip doğru olarak kabul ettirme, yanlışa alıştırılıp, sesimizi kesme çabaları
Daha bunlara alışmamış mutant olmayan temiz beyinleride sindirme çabasındaki insanlık
Nefret ediyorum sizden!!
Tanrı hayatımıza karışmıyor her yaptıgımızdan kendimiz mesuluz
O yüzden kendi başarısızlıklarımızı böylesi daha hayırlıdır diyip örtpas etmek niye ?
Yapamadın başaramadın gücün yetmedi.
O yüzden kedi önündeki cigeri kaptı
Sende ekmek kırıntılarıyla yetiniyorsun.
Belki ciğer zehirlidir diyip avutuyorsun kendini
Bakıyorsun ki kedi cigeri afiyetle bitirmiş ve hala sağlam
Tamam 'Zehirli değilmiş ama belki ete alerjim vardır' diye paronayakça idealar üretip, kaybettiklerinin acısını bi nebze de olsa hafifletme cabasından ibaret sadece yaptığın..
Başarısızlıklarınla sen.. Y
enilgilerinle..
'Canın yandı ama bak hala yaşıyorsun,
farkındalıklarla da yaşanabiliyormuş demek ki'
Avutmaktan sıkılmadın mı kendini?
Paronayakca düşüncelerle
Kaybettiğini yediremeyerek kendine
Böylesi daha hayırlıdır diyip, yaşamak istediğin şeyi yaşamayarak
Geriye kalanı seçme mecburiyetinde olmak yaptığın
Avutmak kendini..
Seçeneneğin yok
Kaybettin çünkü..
Kaybedilen olguya olumsuz bir vasıf yükleyip geriye kalan mecburi seçeneğe hayırlı demek,
ketçabın aslında yağ oldugu olgusu kadar sahte ve saçma bir kandırmacadan ibaret..
Kendini kandır! Çalıştır savunma mekanizmanı mahluk!
Kaybet ve böylesi daha hayırlıdır de hadi
...Ve bi gün denizin derinliklerindeki büyük balık, küçük balığın yemeğini yutuvermiş.. Küçük balıkta açlıktan ölmüş.Büyük balık, küçük balığı yutmuş sonra.Ve hikyede burda bitmiş.
Kahramanımız ölmüş çünkü.

E sizde büyük balığın karnı doydu bari diye avutun kendinizi, kaybolanları görmezden gelip..
Bakın ne hayırlı düşündünüz.!

...Goshenit